Test süreci devam ederken
Fotoğraf: Envato
İsrail’in son saldırısı, bölgedeki taşları yeniden yerinden oynattı. Suriye karşıtlığı ekseninde oluşmakta olan yıkıcı emperyalist koalisyon kendini yenilemeye çalışırken, İsrail’in Gazze’yi yakıp yıkmaya girişmesiyle yeniden esas düşmanın kim olduğu sorusunu Arap halklarına hatırlattı. Böylece, Suriye’nin yıkılmasından en önce kimin yararlanacağı, Lübnan’dan İran sınırına kadar bütün bir bölgeyi nasıl bir karmaşanın beklediği yeniden gündeme geldi. Bir yandan Obama’nın yatıştırıcı çağrıları, diğer yandan Erdoğan’ın “etkili İslam lideri” pozisyonunu yeniden ele geçirmek için fırsat bulduğuna inanarak yaptığı çıkışlar, hiçbir şeyin göründüğü kadar basit olmadığını, Ortadoğu’da olayların düz bir çizgide ilerlemesinin mümkün olmayacağını gösterdi. İsrail eğer dizginlenmezse, Lübnan ve Ürdün’ü de kapsayan daha büyük bir depremin başlatıcısı olacak. Bunun herkes farkında.
Fakat bu arada, hareketli toprağın bir diğer köşesinde Kürt inisiyatifi, kartların yeniden karılacağı ve oyunun baştan başlayacağı yeni bir masa açıyor. Suriye’de oluşturulan Kürt özerk bölgesinin sessiz sedasız ama derinden işleyen bir dinamik halinde kendisini göstermeye başlaması sürpriz değil. Bu yeni dayanak noktası, Kürt ulusal birliğinin muhtemel gelişme doğrultusunda önemli bir düğümü temsil ediyor. Çünkü Bağdat yönetimiyle Kürdistan Özerk Bölgesi yönetimi arasında ortaya çıkan son gerginlik, eski bir problemin yeni koşullarda ve yeni etkilerle ortaya çıkması olarak değerlendirilmelidir. Tigrit’teki çatışmanın, yıllardır süren bir tartışmanın alevlenmesinden ibaret olmadığını görebilmek için, İsrail saldırısı ve Batı Kürdistan’daki oluşumu olayın boyutlarını değiştirecek faktörler olarak görmek gerekiyor. Bu durumda, Suriye krizi ile başlayan sorunlar yumağının Sykes-Picot Antlaşması’ndan bu yana sürüp gelen köklü sorunlar çerçevesinde yeni unsurlar kazanarak büyüme istidadı gösterdiğini söylemek abartı olmaz.
Sykes-Picot Antlaşması, bölgede İngiliz ve Fransız ortak hegemonyasında kurulacak bir Arap Federasyonu planına dayanıyordu. Bu federasyonun sınırları, Akdeniz’den İran sınırına kadar olan toprakları kapsıyordu. Ancak Büyük Ekim Devrimi ile birlikte Lenin, Rusya’nın da sonradan dahil olduğu bu gizli antlaşmayı dünyaya açıklamış ve emperyalistler arasındaki çelişkilerin derinleşmesine, sürmekte olan savaşın durdurulmasına yol açmıştı. Ne var ki planın uygulanamamış olması, onun hedeflediği egemenliğe ilişkin girişimleri durdurmamıştır. İngiliz-Fransız koalisyonu, Ortadoğu’yu dümdüz çizgilerle bölerek, güçlü Arap aşiretlerinin her birine bir devlet bağışlamış, bu arada bölgedeki Kürt halkını da dört parçaya ayırmıştı. Bu doğal olmayan, insani ve coğrafi hiçbir esasa dayanmayan bölme, 100 yıldır sürüp gelen sorunların da kaynağı olmuştu. Şimdi, Amerikan tekelinde, bu sorunların yeniden ele alınması, Sykes-Picot Antlaşmasının sonuçlarının “düzeltilmesi” sürecinde yaşadığımız söylenebilir. Elbette bu düzeltme sürecinde, o zaman ortalıkta olmayan, ama bugün bölgede hangi taş oynayacaksa önce kendisine danışılan İsrail olmaksızın olamaz.
Kısa zaman öncesine kadar kendisine “Oyun Kurucu Ülkenin Başbakanı” unvanını yakıştıran Erdoğan ve onun hükümeti, kumar masalarından devşirilmiş bu deyimin hakkını vermekten artık tamamen uzaktır. Ve test bu noktada önemli bir anlam kazanıyor. İsrail’in son saldırısı, Mısır ve Türkiye arasında yaratılan sahte ikilemin ne anlama geldiğini, “oyun kurucu” ya da “sorun çözücü” olarak kimin ne yapabileceğinin de test edilmesi anlamına geliyor çünkü. Şimdi, küçük paralarla ufak ufak oynamaya niyetlenmiş olanlar, kumarın çok büyük döndüğünü görmeye başlayıp zengin ortakların koltuğunun altına daha da yaklaşmaya çalışıyorlar. Esas oyun kurucu olduğundan kimsenin kuşkusu olmayan Obama ve Avrupalı ortakları, arada bir İsrail kozunun devreye girmesiyle, masadaki acemileri test ediyorlar. Sinirleri ne kadar sağlam, paraları gösterdikleri kadar çok mu, bunları yokluyorlar. Ama masanın tümüne bakılınca, hem oyuncuların çokluğu hem de ortada toplanan miktarın büyüklüğü sonunda çıkacak cıngarın çapının olağanüstü korkunç olduğu görülüyor.
Evet, hatırlama zamanıdır: Neydi şu Sykes-Picot Antlaşması?
- Örtülü dünya savaşı çağı: Savaşın çapı göründüğünden daha büyük 06 Ekim 2024 04:52
- İngiltere’de sokaklar faşizme kapalı 11 Ağustos 2024 06:41
- İki ucu savaş değneği 24 Mayıs 2017 00:56
- Olsaydıyla bulsaydı... 17 Mayıs 2017 01:00
- İdam... 19 Nisan 2017 00:10
- Gariplerin ölümü 29 Mart 2017 00:38
- Devletin ve milletin çıkarı nerede? 15 Mart 2017 01:00
- Almanya'ya karşı birleşik milli cephe! 08 Mart 2017 00:10
- ‘Sözde bayrak’ 01 Mart 2017 01:09
- Provokasyon ihtiyacıyla yaşamak 21 Aralık 2016 01:00
- Amerika gitsin, Rusya mı gelsin? 10 Ağustos 2016 00:59
- Darbenin gizli kalan iki ayağı! 27 Temmuz 2016 00:43