Biz tanıyoruz!
Bakışındaki insafsızlıktan, insansızlıktan tanıyoruz. Sesindeki korkudan; neden olduğun acılar karşısındaki kayıtsızlığından... Tanıyoruz ve hiç unutmayacağız.
Hatırladıkça insanın insana ettiklerini de hatırlayacağız; insan olduğumuzu da...
Kitlesel kıyımların, işkencelerin, ülkeyi devasa bir hapishaneye çeviren zulüm günlerinin orta yerinde inleyen “kısık” sesini kulağımızda duydukça unutmayacağız karanlığı... İzleri bugünlere uzanan, bu toprakların hâlâ üzerinden atamadığı karanlığı...
Alkışlayanları, çanak tutanları, destek verenleri de...
Hatırlayacağız, Diyarbakır’ı, Mamak’ı, Metris’i... İşkencehaneye dönmüş kamu binalarında yapılan akıl almaz işkenceleri... Yasaklanan grevleri... Ve direnenleri elbette... Şairin, “döğüşenler de var bu havalarda” dediği güzel insanları...
“Hafıza-i beşer nisyan ile malül” dese de atalar; insanın belleğinin bu kadar sakat olmadığı anların da olduğunu bileceğiz. Sen de bileceksin!
95 yaşında “torun seven tonton bir ihtiyar” da olabiliriz herhangi birimiz. Huysuz bir ihtiyar da... Ama kimse düşmesin senin haline... 95 yaşında hasta yatağında ifade verirken, “Yaptım, yine yaparım” diyemesin kimse... Belleği yaptığı katliamları en açık haliyle hatırlar haldeyken, “Tanımıyorum” yalanına sığınmak zorunda kalmasın...
Daha beteri ne olur ki?
“Ata”lar ne derse desin, insanlar unutabilir; ama insanlık unutmaz. Prometheus’u dağlara zincirleyen Zeus’u da unutmadık. Binlerce Spartaküs’ü çarmıha geren Romalı generalleri de... Hızır Paşa’yı da; Serez Kadısı’nı da...
Ne öldürülenler silindi tarihten, ne asılanlar... 1887’de Amerika’da idam edilen işçi kardeşlerimizi hâlâ anıyoruz işte, her 1 Mayıs’ta...
Kim unutturabilir?
Geçen hafta ölen inşaat işçisi kardeşimiz Evren Yelli’yi de unutmayacağız... Önceki gün Samsun Eti Bakır’da ölen Sadık Kurulay, Güven Demirer, Fatih Açıkel, Hüsamettin Taşsümer ve Hüseyin Bayrak’ı da...
Asla unutmayacağımız bir şey daha var. Zalim 12 Eylül cuntası ile bugün iş cinayetlerine kurban verdiğimiz kardeşler arasında nasıl dolaysız bir bağ olduğu...
Bu ülkenin yüzbinlerce emekçisi zindanlarda işkence görürken; milyonlarcası insanlık dışı koşullarda çalışmaya zorlanırken; kimlerin nasıl güldüğünü, nasıl büyütüldüğünü de hatırlayacağız... Bugün orada burada boy gösteren “yeni yetme zengin”lerin de, “babadan zenginler”in de nasıl palazlandığını da...
“Şimdi bizim gülme zamanımız geldi” diyen patronların neoliberal düzeninin yolunun tanklarla, süngü zoruyla, işkenceyle,idamla nasıl açıldığını da bileceğiz.
İşte bu yoldur; 10 yılda 10 bin işçiyi iş cinayetlerine kurban eden... 12 Eylül zihniyetidir 30 yılda 40 bin insanı “savaş” bile denemeyen “savaş”a kurban veren...
Yüzbinlerle, milyonlarla ezildiğimiz içindir; binlerle, onbinlerle öldüğümüz, öldürüldüğümüz içindir “hafızamızın nisyan ile malül” olmaması...
Kifayetsiz telekonferanslarda değil, koca bir halkın vicdanında mahkumdur o “ihtiyar”lar...
Bin yıl sonra bile; bugünlere dair, 1980’lere dair bir fotoğraf, bir film karesi, bir ses gördüğünde insanlık, hatırlayacak...
“Evet, tanıyorum” diyecek, “O büyük zülmü, o acıları hissediyorum”.
“Tarih hayallerini gerçekleştirenleri yazar” diyordu ya o çirkin reklam...
Mesele tarihe geçmekte; hatırlanmakta, tanınmakta değil.
Nasıl hatırlandığında...
Evet tanıyoruz: 95’lik ihtiyarın feri ömrünce hiç yanmamış bakışsız gözlerini...
17’lik Erdal’ın “son bakışındaki o gözler”ini tanıyoruz.
Hep kalacak aklımızda...
Evrensel'i Takip Et