Tuva ve Moğolistan’a ait bir göçebe pratiği olarak Hömi gırtlak vokali
Fotoğraf: Envato
Rusya, Çin ve Moğolistan’ın içinde kalan Tuva bölgesi ve Moğolistan’ın büyük bir bölümü, dünyanın kuzey Asya enlemine ait tipik coğrafi şartlarının özelliklerini gösterir. Yer özellikleri geniş düzlüklerle ve bunlar arasında yer alan ırmaklarla karakterizedir. Ormanlık yerler bulunsa da bunlar istisnai bölgelere hapsolmuştur.
ASYA ANİMİZMİ: ŞAMANLIK
Özet olarak Asya animizmi bir diğer adıyla Şamanlık bütünsel maddi bir gücün parçaları arasındaki bağlantıları anlamaya yöneliktir ve bu anlamıyla tek tanrılı dinlerden ayrılır. Hatta tutucu teologlar tarafından bir din olarak kabul edilmez. Ancak Yunan, Roma, Mısır ve Hindistan dinlerine de pek benzemez. Dolayısıyla ahidi-pagan sınıflamasında oldukça dışarıda ve kendine ait bir yerde konumlanır. Asya animizminde doğadaki yaşayan ve yaşamayan her şeyin, tüm dünyanın canlı olduğu fikri merkezde durmaktadır. İnsan, benliği üçe bölünen ve farklı güçlerin bileşiminden oluşan bir satıh olarak tanımlanır. Şaman bir birey olarak bu inanç biçiminin merkezinde durmaz. Eski Mısır’daki rahip gibi bir iktidar statüsüne de sahip değildir. Aksine kurumsal dinlerdekinin tersine o, toplulukta kendi içine dönmüş ve yaptırım gücü olmayan bir bireydir. Edimleri gözardı edilebilir. Kendisinden ruhani ritüelleri yönetmesi ve halk hekimliği yapması beklenir. Aynı zamanda iyi bir terapist ve sağaltkan olabilir. Mistik yanlarının bulunması onu ozandan ya da çobandan daha saygın kılmaz. Çoğu zaman başka bir şamanın iyileştirmesiyle şifa bulan ve büyük bir hastalık deneyiminden geçtikten sonra başka insanları da sağaltmayı öğrenir hale gelmiştir ve en azından toplumsal cinsiyeti mutlaka kadındır.
MOĞOL KİMLİĞİ VE KIRILAN TARİHİ ALGI
Moğol kimliği geleneksel olarak iki biçimde belirmiştir. Bunlardan birincisi tarihi göçebelikle ve kendine has bir animizm (şamanlık) ile özdeşleşen 1200’lü yıllarda kurulan Cengiz İmparatorluğu dönemine gönderme yapar. Moğol kimliği burada belirir. Daha sonra tam da bu tarihlerde dağınık insan topluluklarının bir araya gelişleriyle ortaklaşan dil ve lehçe farklılıkları ön plana çıkar. Moğol kimliğinin çağdaş görünümü ise başka iki kavramla açıklanır. Bunlar 1920’lerde okuma yazma oranını kısa bir sürede yüzde doksana çıkaran sosyalist aydınlanma dönemi sırasındaki kültürel ve ekonomik modernizasyon ve kökleri geçtiğimiz yüzyılın başına kadar giden ve bağımsızlık mücadelesiyele özdeşleşen-bir ayağı da budist karakterli- olan ulusal damardır.
Geleneksel kimliği oluşturan Moğol tarihine farklı yaklaşımlar Batı ile Moğolların kendi tarihlerine bakışlarında ortaya çıkar. Moğollar için Cengiz Han döneminde yaşandığı varsayılan ve Moğolların gizli tarihi isimli orijnali Moğolca olan kaynağa dayanılarak açıklanan Temuçin’in hayat öyküsü ulusal anlamda üzerine dayanılan bir olaydır. Hikaye, Cengiz Han adını alacak olan Temuçin adlı bir çocuğun ve onun ailesinin topluluk dışı bırakılması ve ölüme terkedilmesi ile başlar. Ölüme terkedilen ve çetin doğa şartları içinde yardımlarla büyüyen güçsüz bir çocuk olan Temuçin daha sonra bir kabileler konfederasyonu kuracak ve görece daha adaletli bir iç düzen kuracaktır. Moğol bakışı bu tarihten sonraki akınların, işgalin, talanın ve dünyanın büyük bir bölümünün Moğollar tarafından işgaline pek az yer verir. Odak noktası olarak kabul etmez. Batılılar için ise durum bunun tam tersidir. Batıda tarihte Moğollar denildiğinde Hristiyan rahiplerin el yazmalarından da anladığımız kadarıyla Moğollar tanrının günahkar hristiyanları cezalandırmak için gazap amacıyla yolladığı doğaüstü yaratıklardır.
GÖÇEBE TOPLUMUNDA OZAN KİMDİR?
Ozanlık Moğol ve Tuva’nın göçebe toplumunda tıpkı çoban, zanaatkar, manevi lider (şaman) gibi bir meslektir. Ozanın toplumsal işlevinin sadece bir bölümü müzik becerisine dayanır. Ozan göçebe toplumda bir çeşit değer aktarımı işlevini yerine getirir. Yani hem öğretmen, hem eğlendirici, hem şair ve edebiyatçı hem de sosyal bir dönüştürücüdür. En büyük yeteneği ise oral gelenek içindeki hikayeleri o anki durumun gereklerine göre uyarlayıp değiştirebilme yeteneğidir.
Göçebe Moğol ve Tuva toplumlarında ozanın işlevi şamanınkinin tam tersi olarak dışa dönüklükle açıklanır. Diğer insanlarla iletişim kurmak için bile kendi içine yolculuk yapmak zorunda olan şamanın tersine ozan doğrudan dışa dönük toplumsal bir eylem biçimini benimser ve çeşitli ses ve kimlik iletimlerini gerçekleştirir.Bir diğer ilginç nokta Moğol ve Tuva göçebe topluluklarında ozanlığın bir erkek uğraşı olarak görülmesidir. Kadınların gırtlak yapısının söylenmesi gerekli olan ses çatlatma yöntemlerini gerçekleştiremeyeceği varsayılır. Şamanlık ise tam tersine ağırlıkla bir kadın mesleğidir. Bu, erkek şamanların olmadığı anlamına gelmez ancak şamanların erkek olduğu durumlarda şamanın genellikle bütünsel anlamda bir erkek kimliği taşımadığı düşünülür.
HÖMİ
Hömi (khömmei) sadece ozana ait olan ve ozanın becerileri içinde yer alan bir vokal ses üretim biçimidir. Gırtlaktan iki ya da üç sesin (doğuşkanın) boğazda çatlatılması yoluyla üretilir. Bu teknikte difoni (iki ses birden çıkarma) bazen de üçüncü bir sesi bu ikisine ekleme yoluyla, çok dikkat çekici teknikler kullanılmaktadır. Hömi’nin temsil ettiği ikinci bir önemli çağdaş estetik kavramı ise, “indeterminacy (belirlenmemişlik)” denilen, kendiliğinden üreyen müzik yapılarıdır. Gerçekten, kuantum fiziği’nin incelediği türden, pozitivist-lineer şemalara uymayan, benzer durumlarda her sefer değişen sonuçlar veren, bir pratik olarak, hömi kaotik bir estetiğin en önemli uygulamaları arasındadır. Aynı anda gırtlaktaki sesin çatlatılarak birden fazla ve bir arada duyulması, Tuva ve Moğol animizmindeki “canlı varlıkların, aynı anda üç nefis tarafından oluştukları” yolundaki hipotez, khömmei’nin temel paradigması olarak be- nimsenebilir. (Bu görüş, 2009 yılında tamamladığım akademik bir etno-müzikoloji araştırmasında ancak bir hipotez olarak yer alabilmiştir. Bununla beraber o kültürü tanıdıkça bu durumun gerçek olabileceğine inancım artmıştır).
Hömi bir şarkı söyleme biçimi değildir. Bir ses üretim biçimidir. Çünkü orijinal bağlamda hömi uygulanırken anlamlı sözler söylenmez. Hömi bir vokal ses üretim pratiği olarak, söylenen şarkıların içinde bir estetik öğe olarak kullanılır. Bu Moğol geleneksel müziğinin en dikkat çekici taraflarından biridir.
MORİN HUUR (AT BAŞLI SAZ)
TUVA ve Moğol geleneksel kültüründe iki telli ve perde kısmında at başı oyması bulunan, altı maddi bir satıha yaslanarak yay ile çalınan çalgı oldukça yaygındır. İki teli bulunan bu çalgının sesi tıpkı hömi üretimindeki gibi oldukça pürüzlü ve katışıklıdır. Nerdeyse bir elektro gitarın düşük amplitüdlü sesini çağlar ötesinden kulağımıza ulaştırır. Şarkı söylemek, hikayeleri dönüştürmek, değer aktarımı yoluyla eğitim, düğünlerde çalmak gibi işlevleri bulunan ozan bu at başlı çalgıyı da çalmaktadır. Ancak müzikal yetenek anlamında bir ozanla sıradan şarkı söyleyen bir bireyi ayıran maddi gösterge özellikle Tuva ve Moğol toplumlarında hömi yeteneğine sahip olup olmayışıdır. Sesin gırtlakta çatlatılması, ağız ve diyaframın ustaca kullanımı, hömide çeşitli teknik ve üsluplarının öğrenilmesi 13 yaşında başlayan oldukça çetin bir eğitim sürecinin ürünüdür ve usta-çırak eğitimi ile aileden geçer. Bu ise notalarla değil doğayı taklit ederek gerçekleşen bir eğitimdir. Bu eğitimde ırmağın akışı, yaprakların ağaçlarda sallanışı, bulutların hareketi adeta bir grafik notasyon olarak sesin çeşitlendirilmesi için kullanılır ve kendini insan bedeninden çıkan bu iç içe geçmiş seslerle yeniden üretir.
İKTİSADİ BİÇİM OLARAK GÖÇEBELİK
GÖÇEBELİK yeryüzünde toprağı mülk edinmemeye dayanan bir yaşam biçimidir. Sürekli yer değiştirildiği için de toprak mülkiyeti gibi tarım faaliyetinden de söz edilemez. Hayvan yetiştiricilik göçebeliğin iktisadi temellerini oluşturur. Hayvan sürüleri toprağı mülk edinmeyen çeşitli küçük insan topluluklarının ortak mallarıdır ve bir çeşit “kamu yararı” prensibi ile yetiştirilip tüketilirler. Göçebe toplumun yapısında hiyerarşi ve yatay-katmanlı bir sınıflılık bulunmasına rağmen yerleşik toplumdaki gibi sınıfların ortaya çıkmadığı görülür. Daha doğrusu ister feodalizm ister kapitalizm “evre”sinde olsunlar yerleşik toplumlarda karakterize olan geleneksel marksist sınıf tarifi ve dikey katmanlılık göçebe toplulukların ekonomisi için doğrudan kullanışsızdır. Ancak göçebelik marksist iktisatla başka bir bağlamdan ilişki kurar. Deleuze’un da “savaş-göçebe makinesi” olarak ikircikleştirdiği gibi göçebelik ile feodal ekonomi arasında iktidarı besleyen sembiyotik bir çıkar ilişkisi vardır. Buna göre göçebelik lineer bir tarihsel evre olarak değil yerleşik mülkiyet düzeni ile bazı sembiyotik ilişkiler kuran ve onunla eşzamanlı yaşayan bir ekonomik evre olarak görülmelidir. Tüccarlık, paralı askerlik, gezici çalgıcılık ve hekimlik gibi göçebe uğraşları yerleşik toplumların ekonomileri tarafından sıkça kullanılmışlardır. Hiyerarşi, sahip oldukları üretim araçlarıyla değil becerileri, yaptıkları iş ve mensup oldukları aile ile belirlenir. Burada yönetici sınıfı güdüleyen itki menkul biçimdeki mülkiyete sahip olmak değil, ortaklığı çeşitli biçimlerde belirlenen bu mülkiyet üzerindeki kontrol ve denetimde güç sahibi olmaktır. Bugün gerçekten de göçer insan toplulukları dünyada pek az istisnai bölgede yaşamaktadırlar ve oldukça düşük nüfusları vardır. Sembolik kalan bu iktisat ve yaşama biçimi konusunda gözler ister istemez göçebeliğin kısmen hâlâ sürmekte olduğu Moğolistan’a, Tuva bölgesine ve Asya’ya dönmektedir.
- Weather Underground: Kampüsteki komünistlerden, Amerikayı sarsmaya 31 Ağustos 2014 00:06
- Neil Young İstanbul’daydı 20 Temmuz 2014 08:46
- Karanlık günler için Motown 06 Temmuz 2014 00:09
- ‘Para yaşamın süresini uzatamıyor’ 11 Mayıs 2014 06:36
- Politik eylem biçimi ve sosyal işlev indirgemesinde sanat: Bu teorik bir kıskaç mı? 23 Şubat 2014 00:06
- Pete Seeger’a veda 02 Şubat 2014 00:12
- Sonat biçimi ve döngüsellik 12 Ocak 2014 00:07
- Sonat: Kompozitörün ve dinleyicinin arenası -1 22 Aralık 2013 07:07
- The Fall efsanesi yeniden saldırıyor! 08 Aralık 2013 07:32
- Hayırseverlik 24 Kasım 2013 07:11
- Lou Reed ‘Büyük Uyku’ya yolcu edildi! 03 Kasım 2013 00:26
- Süreç odaklılık, çokluk, belirlenmemişlik, oluş 27 Ekim 2013 00:04