Sert süzülme
Fotoğraf: Envato
(Bir ülkedeki) devletin o gün içinde bulunduğu hale bakılarak bir kavramın sınırları içinde kategorize edilemeyeceği, bir kavramın sınırları içine zorla sokulamayacağı, zorlanamayacağı, açık. Devletin gerçekliği, hemen her zaman, bizi olduğu konusunda yanılttığı göstermelik halin zıttıdır. Devlet en az görünür olduğu yerde en fazla mevcuttur, yurttaşlar tarafından en fazla içselleştirilmiş haldedir. En saydam olduğu görüntüsünü verdiği yerde en fazla gizlenmiş, en fazla derinde komplolarla meşgul haldedir. Yurttaşların dikkatini komplolarından ve suçlarından başka yöne çevirmeye çalıştığı yerde, en fazla yüzeyde olduğu yanılgısına yol açar. En yüzeysel göründüğü yerde, en sık derindeki dalavereleri ile meşguldür. En güçlü olduğunu iddia ettiği yerde, ideolojik ve ekonomik olarak en güçsüz, en riskli halindedir. Vesaire. Yani (hemen) her zaman devletin o andaki hali bir yanılsama, bir yalandır.
Ancak daha iyi tanıdığım ve bütün diğerlerinden daha fazla gözleme şansına sahip olduğum devletler arasında Türk olanı, cismin fiziksel hallerinden herhangi birinde de kategorize edilemeyecek, fizik yasaları ile çelişen, hatta bu yasaları inkar edenidir.
Cumhuriyetin kuruluşunda, Osmanlı İmparatorluğu’nun büzüşerek sığıştığı Anadolu’nun halklarının hemen hemen tümü hiç rol almadığı, katılımları sağlanmadığı için, militarist-jakoben kurucular keyfi reformlarını halka dayattılar. Ayrıca militan laikliğine rağmen önemli bir oluşturucu öğe olarak Sünni İslam’ı da içeren keyfi Türk uluslaşması, ulus oluş süreci Kürtlerin, Alevilerin ve Anadolu’nun Hıristiyan azınlıklarının kendilerini yeni ulus tarafından dışlanmış hissetmelerine neden oldu. Böylece Avrupalılaşma, Batılılaşma hedefli laik reformlar daha baştan başarısızlığa uğradı ve ordu kendisine varoluş amacına dönüşmüş reformları halk nezdinde şiddet yoluyla kökleştirme görevini verdi. Böylece yeni Türk Cumhuriyeti yukarıdan aşağıya, sonra tersi yönde, laiklik ve Sünni İslam arasında süzülen bir ülke oldu. Ve Cumhuriyet, tarihinin mirası ve günahları ve Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihinden türettiği büyüklük kompleksi ile ağırlaştıkça, bu süzülme hali toplumda daha fazla yer etti. Bu aynı süzülme hali bugün Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde de gözlenebilir.
BULAŞICI SÜZÜLME HALİ
Ancak bu süzülme halini sadece ordunun hesabına yazarak, kurucuların keyfi, hatta diktatoryel tutumlarına bakarak temellendiremeyiz.
Türkiye haritasına baktığımızda hemen bulacağımız bir oyun oynanmıştır.
Üç denizle sınırlanan bir kara parçası olarak Türkiye durmaksızın Avrupa ve Asya, Batı ve Doğu arasında süzülür.
Herhalde bu süzülme hali bulaşıcı. Çünkü Türk devletinin ve üst yapının bütün kurumlarının tavrı da süzülme aslında. Ama sonuçları açısından en etkili süzülme ise askeri rejimler ve sözde demokratik seçimlerle kazanılmış parti iktidarlarının sivil faşist eğilimli despotizmleri ile demokrasi arasındaki süzülme olmalı.
Ülkenin bu süzülme halini Türkiye’de gündelik hayatın alanına kadar takip edebiliriz. Bu gündelik süzülme oryantalist bakışta bu ülkenin özgünlüğüne, yerel entelektüel retorikte ise ülkenin zenginliğine dönüştüğüne göre, bir uğrayıp İstanbul’da kendiniz gözlemleyebilirsiniz İstanbulluların bir hip-city’de yaşamak için ne bedeller ödediğini.
Ordu şimdiki İslami eğilimli iktidar partisinin iktidarına kadar, yani kısa bir süre öncesine kadar dindar halk katmanları nezdinde de en güvenilir kurumdu. Ancak halkın orduya bu sıcak yaklaşımı şaşılacak şekilde ordunun hantal ve bu arada halka karşı tutumunda daha sert bir hal almasına yol açtı. Bu aynı sıcaklık-sertlik ilişkisini şimdi iktidar partisinde de gözlemlemek mümkün. Seçimlerdeki oy oranı arttıkça, her defasında daha fazla oyla iktidara geldikçe, daha sert bir hal alıyor iktidar da. Seçmenlerin sıcak, hatta ateşli yaklaşımı iktidarı daha katı ve sert hale getiriyor.
BİR BURADA BİR ORADA
Ama bu katılık bir taş parçasınınki gibi değil ya da bu sertlik bir bisküvininki gibi değil. Bu katılık daha çok koyu bir sıvının katılığı gibi. Böylece Türkiye nüfusu ne statik ne de sık sık ileri sürüldüğü gibi dinamiktir. Daha çok bir koyu sıvı olarak hareket eder. Ama bu arada yatağında hareket eden bir dere ya da ırmak tasavvur edilmemeli. Daha çok bir savrulma bu, yalpalama. Katlanarak. Bazen kaynayarak. Bir burada, bir orada. Bir bakarsın bu kıyıda, bir bakarsın diğerinde. Bazen iyice başka bir yerde.
Böylece Alevilerin büyük çoğunluğu kuruluş ertesinde kendilerine yönelik katliamlar yapan cumhuriyetin kurucu partisini destekler. Kürtlerin yarısı seçimlerde dini nedenlerle yine son dönemde Kürt siyasi hareketine karşı çok sert önlemler alan iktidar partisine oy verir. Ermenilerin önemli sözcüleri iktidarın safındadır ve bunu liberalist bakış açılarıyla temellendirirler. Oysa bu daha çok Stockholm Sendromu’na benzer. Ve birçok sosyalist ve komünist, rejimin anti-komünist baskısı altında çektikleri onca acıya rağmen Cumhuriyet’in kurucu ideolojisinin anti-emperyalizmine ve laikliğine bugün her zamankinden daha fazla inanırlar. Çünkü bunun iktidar partisinin yeni hegemonyasına karşı durabilecek en etkili muhalefet olduğuna kanaat getirmişlerdir.
Yani Türkiye’nin sadece sosyolojik değil, fizik yasalarına karşı direnişi de eskiden olduğu gibi katı, sert ve bu aralar koyu sıvı halinde sürüyor.
- Barikat, neşe, dans 08 Haziran 2013 07:22
- Konferansın ufkundaki yeni toplum 31 Mayıs 2013 10:35
- Süreç için bir öneri daha 20 Nisan 2013 09:37
- Heimatkrankheit ya da vatan hastalığı 07 Nisan 2013 05:27
- İktidar olarak köşe yazarı 23 Mart 2013 10:48
- Chávez’e bakmanın bir yolu 10 Mart 2013 05:56
- Süreç ve strateji: Bir öneri 23 Şubat 2013 07:43
- Felsefeden gelen cevap 09 Şubat 2013 09:36
- Sağcı ve entelektüel 05 Ocak 2013 12:29
- Böyle geçti bir yıl Türkiye ömürlerinden 29 Aralık 2012 06:12
- Adam ve kızları 22 Aralık 2012 09:00
- Mahremiyet ve gösteri 15 Aralık 2012 07:50