Samimiyetsizlikler gezegeninde öğretmen olmak
Fotoğraf: Envato
Aslında bu hafta dört dörtlük zorunlu eğitim ve buna bağlı olarak zorunlu mesleki eğitim, çocuk işçiliği, emeğin ucuza mal edilmesi, taşeronluk ve çalışma bakanının yaptığı açıklamaya bağlı olarak taşeronluğu besleyen düzenleme hakkında yazacaktım. Yani, aslında başka bir samimiyetsizlik hakkında yazmayı planlamıştım: Eğitime yüklenen anlamdaki samimiyetsizlik; yarının büyükleri masalıyla kandırılan çocukların ve gençlerin eğitim tornasına sokulmasındaki esas amaç hakkında yani. Sonra bir baktım ki, öğretmenler günü gelmiş. Bu konuda yazmadan olmaz. Önceden planladığımdan başka bir konuda yazmaya karar verdim, diye düşünürken öğretmenler gününün samimiyetsizliği hakkında yazmaya karar verdiğimde de konudan çok sapmış olmuyordum aslında…
Nasıl, sermayenin beslediği siyasi otorite, çocukları “yarının büyükleri” masalıyla kandırarak onları üretim bandına yatırıyorsa, onları yetiştirmeye, onlara öğretmeye çalışan öğretmenleri de “kutsallık” masalıyla kandırarak üretim bandının bekçisi rolünü oynatıyor: Üretim bandından çürükleri ayıklayan, sağlam ve kullanılabilir olanlara da kalite belgesi yerine geçen diploma veren…
1980 Askeri darbesiyle “kutla!!!” emri verilerek kutlanan öğretmenler gününde üniversiteler de dahil olmak üzere okullarda yapılan kutlamalarda okunan duygu dolu (!) şiirler, yapılan duygu dolu (!) konuşmalar, öğretmenlere verilen çiçekler, öğretmenin çok önemli bir kişi hatta bütün mesleklerin başı olarak en önemli kişi olduğunu vurgulayan konferanslar, oynanan tiyatro oyunları vs., gerçekten de eğitim, çocuklar, gençlik ve öğretmenler üzerine oynanan oyunların anlamlı bir yansıması…
Öğretmek gerçekten bu kadar önemliyse, öğret(m)enler neden ucuza getirilmeye çalışılır? Neden öğretmen yetiştirme sürecine yatırım yapılmaz? Neden öğretmen başına düşen öğrenci sayısı hala bu kadar yüksek? Neden öğretmenlerin maaşı onların sadece hayatta kalmalarına yarıyor? Öğretmen, maaşıyla neden kendisini yetiştirecek harcamaları yapamıyor? Bu kutlamaları yapma arzusuyla yanıp tutuşan kıdemli öğretmenlerimiz, profesörlerimiz neden şunu hep söylüyorlar: “Öğretmenlerimiz çok fazla ekonomik, sosyal sorunlar yaşıyorlar ama her şeye rağmen yine de fedakârlığı elden bırakmadan görevimizi yapmaya devam etmeliyiz.” İşte kutsallık hissi burada devreye giriyor anlaşılan. Kendini kutsal sanan öğretmen, kurucu ya da yaratıcı ile eşdeğer gördüğü sermayenin ve/veya sermayenin beslediği devlet otoritesinin temsilcisi peygamber gibi mi hissediyor kendini acaba?
Böylece kutsallık mesajı öğretmeni baskı altında tutmanın ve örgütlenmeyi engellemenin bir aracına dönüşüyor. Eğitim Sen gibi örgütler, Ataması Yapılamayan Öğretmen Platformu gibi yapılar ne kadar söylerse söylesin ne sermaye dinliyor onları ne de siyasi otoriteler… Öğretme süreci, öğrenme, anlama ve yaşama arzusunu beslediği için öğretmen insan yaşamında önemli bir role sahip. Özenle, sevgiyle, saygıyla ve aynı zamanda profesyonelce yürütülmesi gereken bir faaliyet… Ama sermayenin emrinde işleyen üretim bandı söz konusu olunca ve dolayısıyla öğrenme ve eğitimin amacı çarpıtılınca tabii ki öğretmeni kandırmak için bir kutsallık masalına ihtiyaç var. Yoksa eğitim ordusunun kutsal neferlerini çocukları ve gençleri zapturapt altına almaları için nasıl kandıracaksın?!
- Eğitimde reform… Kim için ve ne için? 15 Ekim 2016 00:26
- İhtisaslaşmış kölelik 17 Eylül 2016 00:11
- Meslek liselerinin devri? 10 Eylül 2016 00:56
- Mültecilik, kölelik midir? 03 Eylül 2016 00:54
- Özgürlük, adaletten başka bir şey değildir 06 Ağustos 2016 00:51
- İnsan olmak, demokrasi ve yabancılaşma 30 Temmuz 2016 01:00
- Demokrasi eğitimi ve demokrasinin neresindeyiz? 23 Temmuz 2016 00:51
- Vatandaş mı, yandaş mı, düşman mı? yoksa insan mı? 16 Temmuz 2016 00:51
- Yabancı öğretmen yetiştirme düzeni 09 Temmuz 2016 01:00
- Performans kaygısı 02 Temmuz 2016 01:00
- Maarif Vakfı Kanunu 25 Haziran 2016 00:51
- Başka bir seçenek hakkı için: ‘Yeter Artık’ 18 Haziran 2016 00:13