27 Kasım 2012

'Tank' çökmesin de ne yapsın!

Samsun’da özelleştirilip Cengiz Holding adındaki bir firmaya devredilen Eti Bakır tesislerinde amonyak tankı imalinde çalışan beş işçinin ölmesi ve 11 işçinin yaralanmasıyla sonuçlanan iş cinayeti, bu kez işçiler nezdinde ve sendikal camiada bile bir gündem oluşturamadı. Olayın hemen arkasından bazı tepkiler gözlense de ertesi gün, “sıradan bir iş kazası” algısına dönüldü.
“Kaza” olunca yakın çevrede oturan işçi yakınları, bazı sendikalar (Tes-İş, Türkiye Maden-İş gibi), Türk-İş merkezinden açıklamalar yapıldı. İşyerinde örgütlenme faaliyeti sürdüren Türk Metal işyeri önünde bir basın açıklaması yaptı. Ne var ki, açıklamalar da alışılmış biçimde özelleştirmeye, taşeron çalışmasına, iş güvenliği önlemlerinin alınmamış olmasına dikkat çekmekle sınırlı kaldı.
Yani, sendikaların böyle durumlarda görevi sorunun teknik nedenlerini açıklamak değil, iş cinayetlerine karşı işçi sınıfının tavır koyması, bu cinayetlerin önlenmesine yönelik tedbirlerin alınması için herkesin artık ne olduğunu bildiği iş güvenliği önlemlerinin alınmasını sağlamaktır. Çünkü eğer patron işçiyi, iş güvenliği için alınacak önlemlerden daha ucuz bir “maliyet girdisi” (bir makine) olarak görmeye devam ederse, iş cinayetleri durmayacaktır.
Çünkü kapitalist işgücü piyasasının gereği budur.
İşçiler ancak işçilerin makinelerden farklı, insan olduklarını, bu yüzden de hayatlarının korunması için iş güvenliği önlemleri alınması gerektiğini dayatabilirlerse kendi yaşamlarını koruyabilirler. Dahası patronlara kendilerini ayrı sınıf ve sınıf olmaktan gelen haklarını kabul ettirebilirler. Aksi halde işçileri bekleyen ilkçağın köleleri, Ortaçağın serflerinden bile kötü çalışma koşullarıdır. Ve bugün Türkiye’de ”İşçiye müjde; iş bulmak artık daha kolay!” diye çıkarılan her yeni düzenleme işçiyi insan olmaktan, işçi sınıfını sınıf olma fikrinden ve tutumundan uzaklaştıran çalışma koşullarının daha da ağırlaşacağının “müjdesi” demektir.
Sendikalar bu gerçeği görerek hareket edemezlerse, yapacakları her açıklama; tıpkı Eti Bakır‘da olduğu gibi; “iş güvenliğinin her kuralının ihlal edildiği” gerçeğine parmak bassa bile, bırakalım geniş kamuoyunu, işçilerin küçük, en ileri bölümlerinde bile yankı uyandıramaz. Burada kritik çizgi, sendikaların kendi üstlerine düşeni, yani iş cinayetleri karşısına sendikaları ve örgütlü, örgütsüz her kesimden işçiyi dikme, patronların işgüvenliği önlemleri almasını sağlayacak asıl gücün işçiler ve sendikaların bu konudaki dikkatleri ve tutumları olduğu gerçeğini atlamamasıdır. Bu açıdan yaklaşıldığında; Samsun’da beş işçinin hayatına mal olan iş cinayeti, sendikaların ne kadar gaflet, delalet, hatta hiyanet içinde olduğunu bir kez daha sergiledi. Ve şu anda bu cinayetin üstünden sınıfı bilinçlendirmek ve iş güvenliğine dair taleplerin önemi üstünden sendikal camia içinde girişimler yaptığını söylemek çok zordur. Çünkü bunun hiçbir belirtisi yoktur.
Eti Bakır’daki iş cinayetinin arkasındaki tablo şöyledir:
İşletme özelleştirilmiş ve Cengiz Holding’e devredilmiş. Holding, bir yandan esnek çalışma yöntemlerini sonuna kadar kullanıp sendikayı tasfiye ederken, işlerin önemli bir bölümünü taşerona devretmiştir. Ve tabii iş güvenliğine dair hiçbir önlemin alınmadığı bir işletmeye dönüşmüştür Eti Bakır. Sendikalaşma faaliyeti sürdüren işçiler atılmış ve işten atılan işçilerin Eti Bakır’ın önündeki direnişi sürmektedir. Bu tabloya Cengiz Holding’in Adana-Kozan’daki baraj inşaatında derivasyon kapağının patladığı ve 10 işçinin yaşamını yitirdiği o baraj inşaatının patronlarından biri olması sabıkası ile sendikaların, işçilerin ileri kesimlerinin aymazlığı da bunun üstüne eklendiğinde; “İmal edilen amonyak tankı çökmesin de ne yapsın?​” sorusu bir acı çığlık olup her yana yayılır. Çünkü cinayetin tekmil unsurları oluşturulmuştur.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et