28 Kasım 2012

Bu fasit daire artık kırılmalı

21. yüzyıla bir taraftan bakıldığında sanki devrimsel nitelikte gelişmeler yaşanıyor hissi verirken, diğer yandan statik yaşantılara tanıklık ediyor ve sanki her şey aynı kalıyor, aynı şeyleri konuşup aynı yaşantıları bir fasit daire içerisinde yaşamaya devam ediyoruz gibi. Gelişmeler o kadar hızlı ve bir o kadar kendini tekrarlıyor ki, her seferinde ne olduğunu anlamamız zaman alıyor. Türkiye’nin Kürt meselesi insanda bu ruh halini yaşatan, yıllardır büyük ekonomik, çevresel yıkımların yanında kimi rakamlara göre 50 binin üzerinde insanımızın kaybına rağmen bir türlü çözemediğimiz ve gittikçe kangrenleşen Türkiye’nin iç politikadan dış politikaya kadar diğer tüm sorun alanlarının çözümünün gelip tosladığı bir bariyere dönüşmüş bulunmaktadır.
Kürt meselesi sadece Suriye gibi dış politikada değil aynı zamanda içerde de artık yönetilemez problemlere neden olmaktadır. En son binlerce mahpusun cezaevlerinde başlattığı açlık grevleri sürecinde Diyarbakır’da ve bölgede yaşananlar insanları ciddi endişelere sevk ediyordu. Diyarbakır’ın her sokağında onlarca polis, zıhlı araç ve TOMA yerleştirilmiş; özellikle akşam saat 7’yi vurunca kent bir savaş alanına dönüşüveriyordu. Bir taraftan yakılıp söndürülen ışıklar, çalınan tencere-tavalar, kornalar, sokaklarda yakılan ateşler ve havai fişeklerle polise atılan taşlar diğer taraftan polisin akıl almaz şiddeti, biber gazı, balkonlara dahi sıkılan gazlı-boyalı sular ve hatta gürültü yapıldığı gerekçesiyle ailelere kesilen cezalar. Sanki iki düşman taraf karşı karşıya gelmişti. Özellikle yaşları 10-16 arasında değişen yeni kuşağın polise karşı, polisin de bu gençlere karşı tutumları birbirilerine tahammülsüzlüğün boyutunun nerelere vardığı konusunda net bir fikir vermekteydi. Siyasette ise olayları kışkırtan bir dil egemendi. Bu tablo gittikçe artık Kürt ve Türklerin duygusal olarak kopuşuna, bir arada yaşamalarının imkânsızlaştığına delalet etmekteydi. Herkes her an bir ölüm haberinin gelebileceği ve bunun yaratacağı kaosu konuşur hale gelmişti.
Çok şükür ki, açlık grevleri mahpus kaybı yaşanmadan İmralı ve hükümet arasında yapılan bir takım görüşmeler sonrasında İmralı’dan yapılan çağrı üzerine sonlandırıldı. Açlık grevleri meselesi sanıyorum ki, yıllardır yaşanan çatışmalı sürecin en sıkıntılı sonuçlar yaratacak badiresiydi. Bu badirenin atlatılması sonucunda siyasette olumlu bir hava hâkim olmaya başladı ve insanlar yeniden ‘acaba’ diye düşünmeye başladılar. Bir şeyler oluyor galiba, olmalıdır… Büyüklerimiz ‘bir musibet bin nasihatten evladır’ demişler. Gerçekten aslında açlık grevleri yaşananlardan ders çıkarmasını bilenler için son derece önemli fırsatlarda verdi. Artık bu sorunun ertelenemez bir şekilde çözümünü dayattığını açıkça her kesim görmüş oldu.
Dolayısıyla bu olumlu havayı bir fırsata çevirmek gerekir. Sorunun çözümü konusunda tarafların bazı iyi niyet adımlarına acil ihtiyaç olduğu ortadadır. Artık sorun karından konuşularak ertelenemez. Ortada mahpuslar tarafından ortaya konulmuş bir talepler dizisi mevcuttur. Hükümet bu taleplere olumlu yaklaşımlar sergilerken, örgüt fiili bir çatışmasızlık tavrı geliştirebilir. Hükümet de bu süreçte ellerini tetikten çekerek bu sürecin gelişmesine katkıda bulunabilir. Yine legal Kürt siyasetine karşı yapılan operasyonların durdurulması ve uzun süredir içeride tutulan siyasetçilerin salıverilmesi de sürecin olumlu gelişmesine ciddi katkıda bulunacaktır. Konjonktür hem örgüt hem de hükümet açısından elverişlidir. Eğer bir yol haritası oluşturularak taraflar arasında bir diyalog süreci gelişirse önümüzdeki ilkbaharda sorunun çözümüne yönelik umutlar yeşerebilir. Bir arada bu topraklarda yaşamak istiyorsak sorunları kangrenleştiren eski akıl yerine yeni bir akla acil ihtiyaç vardır. Son zamanlarda yine bu fırsatın heba edileceğine dair emareler gelişmeye başladı.
Artık mevcut fasit daire kırılmalı ve bu fırsat kaçırılmamalıdır. Eğer halk bir daha kandırıldığı fikrine kapılırsa, gelişmelerin sonuçlarının nerelere varacağını kimse kestiremez. Duygusal kopuş bizi fiili kopuşa götürmeden acil bir şeyler yapılmalıdır. Türkiye sadece Türkiye Kürtlerinin değil aynı zamanda diğer Kürtlerin de dostluğunu kazanarak, onların kendi topraklarında kendilerini yönetecek gelişmelere saygı duyarak ancak Ortadoğu’da etkili bir aktör olabilir.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et