28 Kasım 2012 12:21

Kırmızı çizgiler

Kırmızı çizgiler

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çalışma yaşamında en yoğun gündemlerin öne çıktığı bir dönemden geçiyoruz. Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası sürecinde getirilen yeni sınırlamaların işçi hareketi ve sendikal örgütlenme üzerindeki olası etkileri tartışılırken, önümüzdeki yıldan itibaren kamuda daha esnek, güvencesiz ve performansa dayalı çalıştırma konusunda daha somut adımlar atılması planlanıyor.
Kamuda ücretlerin derece ya da kıdeme göre değil, gösterilecek bireysel performansa göre belirlenmesi yönünde hazırlıklarda son aşamaya gelindi. Öncekine göre daha esnek, kuralsız ve güvencesiz çalışma düzeninin, görece güvenceli çalışmanın olduğu kamuda da yaygınlaştırılmak istenmesi artık bir sır değil. Bu çerçevede başta taşeron çalıştırmanın kapsamının genişletilmesi olmak üzere, sermayenin hareket ve kar alanını “sınırlayan” birtakım yasal düzenlemelerin kısa süre içinde hayata geçirilmesi planlanıyor.  
Bütün bu saydığımız gelişmeleri doğrudan ilgilendiren 2013 bütçe yasa tasarısı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edildi. Geçmişte özellikle kamuda örgütlü sendikalar bütçe dönemlerini öncelikli mücadele gündemi olarak belirlerken, 2013 bütçesine ilişkin tepkilerin son derece sınırlı ve cılız kalması, siyasi iktidarın politik tercihlerini somut şekilde yansıttığı bir bütçe sürecinin daha şimdiden heba edildiğini gösteriyor.  
Yaşanan gelişmeler, sendikalar ve sendikal hareketin içinde bulunduğu içler acısı durum üzerinden tartışılması gereken en somut mesele nedir sorusunu akla getiriyor. Bu soruya verilecek ilk yanıt, şüphesiz sendikaların mevcut pratikleriyle emekçilerin talepleri ve beklentilerine yeterince yanıt vermediği olacaktır.
Emekçilerin birleşme ve mücadele örgütü olan sendikaların, en temel işlevi olan emekçileri ortak hedefler doğrultusunda birleştirme görevini yerine getirmedikleri sürece yaşanan sorunların daha da derinleşmesi kaçınılmaz. Böylece işçiler bir taraftan kendi öz örgütlerine ve sendikal mücadeleye hızla yabancılaşırken, diğer taraftan sendikaların üyelerinin bile güvenmediği örgütler olarak işleri daha da zorlaşıyor.  
Türkiye’de sendikaların temsil ettiği ya da temsil etmesi gerektiği kesimlerin hak ve çıkarlarını koruyan ve geliştiren örgütler olmaktan hızla uzaklaştığı tespiti üzerinde hemen herkes ortaklaşabilir. Bu konuya bizler gibi yıllardır kafa yoranların yanı sıra, sınıf kaygısı olan kimi sendika yöneticilerinin de benzer kaygıları taşıdığını biliyoruz.
Sendikal camiayı yakından takip edenler, bazen söylenen sözlerin, eylemlerden çok da akılda kalıcı olduğunu bilir. Bugüne kadar sendikacılar hangi konuda “Bu bizim kırmızı çizgimiz” ya da “Bu düzenlemeyi grev nedeni sayarız” gibi ifadeler kullansalar, pratikleri tam tersi yönde oldu. Bu nedenle “Ainesi iştir kişinin, lafa bakılmaz sözü” memleketteki sendikal pratiği çok iyi anlatıyor. Bugüne kadar “kırmızı çizgi” vurgusu yapmak yerine, sınıfın çıkarlarına uygun, mücadeleci bir sendikal çizgi benimsenmiş olsaydı, kuşkusuz bugün bu sorunları tekrar tekrar tartışmak zorunda kalmazdık.
İşçi sınıfının beklentilerini yansıtan ve sendikaları yeniden sınıfın birleşme ve mücadele merkezleri haline getirecek bir yapı haline getirmek elbette önemlidir. Fakat bütün bunların sınıf mücadelesinin bütünlüğü içinde, sadece bir alt başlık olduğu gerçeği asla göz ardı edilmemelidir. Emek hareketinin genel olarak yaşadığı sorunlara sadece sendikal hareketin güçlenmesi ve yenilenmesi ile çözüm bulunamayacağı, ama bunun genel çözüme önemli bir katkı sunacağı gerçeği de asla akıllardan çıkarılmamalıdır.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa