29 Kasım 2012

Merhaba!

Sevgili Evrensel okurları, Milliyet’te 12 Ekim tarihli yazımızın altına koyduğumuz notla, yaklaşık 50 yılık gazetemize veda ederken, kendimize en az bir aylık konuşmama ve yazmama ambargosu koymuştuk. Bu ambargo bugün sizlerle buluşmamızla sona eriyor.
Muhtemelen sizler de anımsıyorsunuzdur, Metin Göktepe’nin polisler tarafından dövülerek öldürülmesinden bu yana, Evrensel ile aramızda karşılıklı olarak özel yerlerimiz olmuştur. Bizim için Evrensel, Metin Göktepe’nin gazetesidir. Bu nedenle, Evrensel’de iş başı yaparken önce Metin’i, Fadime Ana’yı ve bu davaya omuz veren genç meslektaşlarımızı saygıyla, sevgiyle anıyoruz.
Siz okurlarımıza da saygıyla, sevgiyle bir merhaba!


MEDYANIN NORMALLEŞMESİ ŞİDDETİN NORMALLEŞMESİNDEN DAHA KÖTÜ

Medyanın normalleşmesi ne demek? Şiddetin normalleşmesi ne anlama geliyor? Ve niçin biri öbüründen daha kötü?
Medyaya dönük yeni bir tanım daha geldi; büyük sermayeye dayanan, iktidar güçlerine yakın, İstanbul merkezli yaygın gazete-radyo- televizyonlara “ana akım medya” diyorlar.
İşte bu ana akım medyada son günlerin olaylarının nasıl verildiğine ya da hiç verilmediğine bakarak yola çıkalım.
OLAY: “Şemdinli’de beş şehit daha”
Ana akım medyada ve iktidar çevrelerinde ve giderek toplumda (kısaca; Medya- İktidar- Toplum: MİT tarafından karşılanışı: “Normal” (Biz, medya- iktidar-toplum üçgenine, üç sözcüğün baş harflerini alarak bundan böyle MİT diyeceğiz. Manidar mı buluyorsunuz? Öyle buluyorsanız, öyledir.)
OLAY: “Uludere (Roboski’de)  34 sivilin, savaş uçaklarıyla bombalanarak öldürülmesinin üzerinden bu Çarşamba (28 Kasım) itibariyle 336 gün geçmiş oluyor. Hala bu katliamın sorumluları resmen açıklan(a)madı. Biz sürekli soruyoruz: Bombardıman emrini kim verdi ve kim onayladı? Kim? Kim? Kim? Ama görüyoruz ki, medya da iktidar da toplum da sanki bu katliamı unuttu. Bu durumu MİT’in nasıl karşıladığının yanıtı şöyle değil midir?
MİT: “Normaldir”
Yani, böyle bir katliamı, şiddeti olağanmış gibi karşılar hale geldik. Şiddetin bu derece yaygın biçimde kanıksanması çok kötü değil mi? İşte bunun için, medyanın şiddeti normalmiş gibi kanıksaması kötüdür. Çünkü şiddete karşı mücadelenin etkin araçlarından biri medya olmalıdır. Üçüncü örneğe geçelim.      
OLAY: Kadına karşı şiddet olayları giderek artıyor”
MİT: “Normal”
OLAY: “Özel yetkili mahkemeler, neyle suçlandığı belli olmayan onlarca kişiyi yıllardır tutuklu tutuyor”
MİT: “Normal”
Neyse ki, bu örneğin olumlu ve istisnai yanları var. Başta Evrensel olmak üzere, medyanın büyük bölümü kadına şiddete karşı ciddi tavır koyuyor.
OLAY: “Sıfır sorunlu dış politika, çok sorunlu politikaya dönüştü”
MİT: “Normal”
OLAY: “Ana akım medya muhalefetin sesine yer vermiyor”
MİT: “Normaaal”
Sorunun bam teli de burada zaten.
Örnekler çoğaltılabilir. Bütün örneklerin ortak paydası, şiddetin toplumda normal hale gelmekte olduğunu gösteriyor.
Bu gidiş iyi midir, yoksa kötü mü? Elbet kötüdür, diyeceksiniz ama, ana akım medyanın şiddeti normal kabul etmekte olduğu görüntüsü vermesi toplumu da giderek şiddet toplumu haline dönüştürür. Bu şiddet, nefret söylemini, nefret söylemi kamplaşmaları getirir. Böylesine bir ortamda kaplaşmalar çatışmalara, (dilimiz varmıyor ama söyleyelim)  çatışmalar da barışın değil, iç savaşın yoluna taş döşer.
Şiddet tek başına kaldığı zaman, onunla mücadele edilebilir. Bu mücadelede de en önemli silah Medya-İktidar-Toplum (MİT)’in asgari müştereklerde buluşmasıdır.  
İşte bütün bunlardan ötürü, medyanın normalleşmesi, yani şiddetle özdeşleşmesi, şiddetin tek başına varlığından daha kötüdür diyoruz.
Dileriz yanılıyoruzdur.


LAFIN GERİSİ

Ağız tadına düşkün olanlar, tavuğun derisiyle gerisinin çok lezzetli olduğunu söyler. Biz de bu minik köşede bazı lafların gerisini getirmeye çalışacağız.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir soru üzerine: “İsrail’le bir görüşme yapmadık” diyor.
Lafın gerisi: “Yapmamıza zaten gerek yok ki, işler perdenin gerisinde tıkırında gidiyor. Dümende de Obama var, biz huzur içinde kendi başımızsın çaresine bakıyoruz, yani başkanlık sistemini getirmenin yollarını arıyoruz.”


BİR GÖZLEM

Motor iskelelerinden birinin kapısına yapıştırılan kağıttaki yazı:
“Evcil hayvanların alınması yasaktır.”
- Ne demek yani? Ehlilerden yer mi kalmamış?


BİR ŞİİR

Yılmaz Karakoyunlu’nun bir rubaisini paylaşalım. Hemen not düşelim, bunca siyasi yazıdan sonra, bu rubaiyi de günümüzle, hele hele Davutoğlu ile ilişkilendirmeyi düşünmeyin. Karakoyunlu’nun bu rubaisi kendisinin 1994’te yayımlanan “Rubailer” kitabından alınmadır:
“Yelkenleri yırtık deli sandal gibiyim./ Yorgun ve yanık bahçede son dal gibiyim./ Gözden düşüyor kıymetin artık hazır ol;/ İlk safhada elden çıkacak mal gibiyim.”

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et