30 Kasım 2012 10:45

'Okunsun diye tarihi elin'

'Okunsun diye tarihi elin'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Selahattin Taran, İstanbul İlköğretmen Okulu’ndan resim öğretmenimdi. Tıpkı iş öğretmenimiz Hidayet Gülen, Çocuk Edebiyatı öğretmenimiz Enver Naci Gökşen gibi… Üstelik yalnız öğretmen değil, kimin için sanat yaptığını bilen bir ressamdı. Yapıtlarıyla 17 kişisel sergi gerçekleştirmişti. 1918-1986 yılları arasında onurlu ve anlamlı bir yaşam süren Selahattin Taran, 1942’de Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş bölümünü bitirdi. Kepirtepe Köy Enstitüsü’nün kurucu öğretmenleri arasında yer aldı. 1957- 1958 yılları arasında bir süre İlköğretim resim müfettişliği yaptıktan sonra, 1958’de Gazi Eğitim Enstitüsü öğretmenliğine getirildi. 1960’da İstanbul Çapa Öğretmen Okulu Resim Semineri öğretmenliğine atandı. İstanbul İlköğretmen Okulu’nda resim öğretmeni olarak çalıştı.
Tanıdığım ilk günden onun farklı bir eğitimci olduğunu anlamıştım. Bize resim yapmayı öğretirken, bir yandan da hayata bakmayı, baktığımız yeri görmeyi; yaşamı sorgulamayı ve haksızlıklara karşı suskun kalmamamız gerektiğini anlatmaya çalışıyordu. Bir gün sınıfa girer girmez bizimle öfkeli bir sesle konuşmaya başladı. O sabah kahvaltıda yatılı öğrencilere verilen gravyer peynirler kurtlu çıkmıştı ve hiçbirimiz yememiştik; ama başkaca da bir şey yapmamıştık. Buna karşı çıkmadığımız için bize öfkeliydi. Ders boyunca, haksızlıklar karşısında suskun kalmanın yanlışlığını ve gençlerin sorumlulukları olduğunu anlattı. Ne yapmamız gerektiğini sorduğumuzdaysa; “Onu da siz bulacaksınız!” dedi. O akşam hep birlikte konuyu tartışmış ve kendi çapımızda küçük bir eylem gerçekleştirmiştik. Bu küçük, çocukça eylemimizin bile etkisi büyük olmuştu. En önemlisi de birleşmenin gücünü ve kendimize güvenmeyi öğrenmiştik.
Selahattin Taran öğretmenimizle resim dersleri gerçek yaşam dersleri oldu hep. Hepimiz yoksul halk çocuklarıydık. Yağlı boya alacak paramız yoktu. Bize toz boyadan yağlı boya yapmayı öğretti. Kendi yaptığımız boyalarla resim yaparken; duygu ve düşüncelerimizi renklerle, şekillerle ifade etmeyi de öğrendik. Ne var ki o dönemde halktan yana bir aydın, devrimci bir eğitimci olduğu için ne bedeller ödediğini bilmiyorduk. Yıllar sonra bunu bir şiirin dizelerinden öğrendim. Mehmet Başaran, Sis Dağının Başında Borana Bak Borana adlı  kitabındaki Okunsun Diye Tarihi Elin şiirinde, Kepirtepe’de birlikte çalıştığı Selahattin Taran’ı ve onun sürgünlerle geçen yaşamını anlatmıştı.

“Hep Kepirtepe’den baktı yaşama
Resim öğretmeni Selahattin
Terin alnını süslediği yerden
Karşı çıktı öldüren kuraklığa
Nisan yağmuruyla renklerin
El’di, gördü en okunaklı  tarih
Kesilen tuğlada, dikilen fidanda
             Tarihini okudu elin
                           …
Kepirtepe’yi de götürdü firavunlara inat
Gittiği her yere, sürgün tadında;
Sıcak soluğunu işlenmiş toprağın
Tarih ki, düşünen el’iydi insanın;
Geziniyordu dünyanın sırtında dostça
Huyunu öğretti taşı oyan köklerin,
İlk ateşi yakar gibi derslikte
          Okunsun diye tarihi elin”
                           …
Selahattin Taran’ın yetiştirdiği öğrencilerinin kimi sürdürdü öğretmenliği; kimi müzikte yoğunlaştı, kimi yazın sanatında, kimi resim dalında ürünler verdi. Ülkemizin tanınmış sanatçıları ve sanat eğitimcileri olan öğrencileri onu unutmadılar; ilkini 2005’te gerçekleştirdikleri sergiyi yinelediler.“Selahattin Taran’a Vefa Borcu Sergisi-2”, 30 Kasım’da Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde açıldı. 7 Aralık tarihine dek sürecek sergiyi düzenleyen ve tablolarıyla katılan Habib Aydoğdu, Gülsün Erbil, Hatice Gülmez, Sebahat Hasırcıoğlu, Hilmi Özbay, Hasan Pekmezci, Şükran Pekmezci, Zeki Şahin, Sabahattin Şen’e bu değerbilirlikleri nedeniyle yürekten teşekkür ediyorum…

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa