01 Aralık 2012 05:19

Boşluk, sanat ve politika

Boşluk, sanat ve politika

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Köpükten tüneller söndü
Göründü sözlerle
yaşam arasındaki sökük
Gitmeliyim
Baharın savruk titizliği
Beklemez artık
dakikaların demir kapısını”

Benim bu dizelerime eksen olan “Boşluk” kavramı, felsefenin neredeyse var olduğundan bu yana temel sorusudur.  “Yunan felsefesinin kurucularından” Anadolulu Parmanides boşluğu “Bir varlık” olarak tanımlıyor. Leukippos “Boşluk, varlıkların kurucu öğesidir” diyor.
Yaşamımızda hangi alana bakarsak bakalım, eşyanın (şeylerin) varlık bulmasında boşluğun büyük rolü vardır. Atomların hareketi, belli atomların birbirini bulabilmesi, varlıklar, şeyler, dengeler ve dengesizlikler yaratabilmesi için “Boşluk” bir süreç/ zorunluluktur.
Daha da elzem olanı, hareket, eylem, düşünce, duygu üretmenin ve bütün bunları değiştirebilmenin de koşuludur boşluk. Boşluğun varlığı, varlık bulmak için hareketlenen her şeyin zemini ve olanağı olarak da anlaşılmaktadır.
***
Sıkıcı olma korkusuyla Mark Rothko’yu yazmaya son verdiğimde eksik bıraktığım boyutlardan biri budur. Çünkü ister Bruegel, ister Bosh gibi yeryüzü resim sanatının büyüklerine bakalım, onların tablolarında “boşluk” neredeyse hoyratça davranılan bir kavramdır…
Modern dönemin ressamları arasında boşluk kavramını en aza indirmeye, Michel Foucault’u izleyerek söylersem  “neredeyse geçişimsiz” bir resim dünyası yaratmaya çalışan önemli ressamlardan biri, Edouard Manet’dir  Onun “The Bar at the Folies-Bergeres/ Folies-Bergeres’de Bir Bar” adlı tablosunda neredeyse sıfırdır boşluk. Bu geçişimsizliği Manet öyle bir yöntemle yaratmış ki, barın arkasında duran kadını kuşatan şeyler izleyicinin bakışının içinde dolaşabileceği bir patika bile bırakmaz. Bu resim budur, bu kadardır demektedir ressam. Siz sadece bakabilirsiniz.
Barmen kadının arkasına yerleştirilmiş ayna, bize bütün barı gösterir. Kibar fahişeler, bar kuşları, kart hovardalar, yorgun kentliler, sarhoşlukla kızarmış yüzler… Ama boşluk yok. Sadece bakma ve bakılma ilişkisi üzerine kurgulanmış bir yapıta bakmaktayız.
***
Kazimir Malevhic “Boşluk” kavramına ilişkin yeni sorular sormamızı sağlayan esereler veren en önemli ressamlardan biridir.
Diyalektiğin bütün olanaklarını, derinliğini kullanarak; izleyicisine şunu söylemek ister gibi:
Sanat kendisi yaşamı tek düze, bilindik, alışıldık anlamların sınırında kalarak yorumlar ve soyutlarsa sanat olamaz. Ancak ve ancak yeni soruları olan, sorulara, kavramlara yeni boyutlardan bakan sanatçı karşısındaki insanlara yeni sorular ve düşünceler armağan eder.
Kazimir Malevhic’in “Soyutlama” bakımından en çok bilinen tablosu olan “Kırmızı Kare” başta kaba materyalistler olmak üzere, değişik çevrelerin olumsuz tepkileriyle karşılaştı. Oysa Malevhic’in eserinin bütünü, diyalektiği değişik derinliklerde tartışmanın da bir olanağıdır demek hiç de abartı olmaz.
***   
Boşluk kavramına başka zamanlarda belki gene dönerim. Çünkü tartışılması gereken sonsuz bir evrenden söz ediyoruz…
Ama bugün sözü bağlamadan önce politikanın alanına girerek bazı sorular sormak gerektiğine inanıyorum:
“Boşluk” kimin kime bıraktığı olgudur? Bugün emek ve ezilenler safında mücadele edenler nereleri boş bırakmaktadır ve bu boşluklar hangi hareketler tarafından doldurulmaktadır?
“Boşluk” sadece henüz doldurulamamış olan mıdır? Demokritos’un yazdığınca  “Dolu olmayan” mıdır? İyi ama bardağın dolu kısmının boş kısmına hangi ölçülerde ve neden ihtiyacı vardır? Hareket etmek isteyen, hangi boşluğa ve neden bakmalıdır?
“Boşluk” bize felsefenin o muazzam saptamasıyla  “Varlık” ve “Yokluk” kavramlarını da düşündürmez mi? Yokluk kavramının verdiği olanakları bilmeyen, bunun üzerinde kafa yormayan kesimlerin de giderek bir boşluğu temsil edecek hale gelebilecekleri; bu tartışmanın bize sunabileceği sorulardan/ olanaklardan biri değil midir?
“Boşluk” bilimsel alanın serüveninde yer alan “Yoğunluk/ katılık” ve “Seyreklik/ gözeneklilik” kavramlarını da beraberinde düşündürebiliyorsa, politika yapmanın da olanaklarından biri değil midir?
“Boşluk” bizim hareket etmekten üşenerek düşmanlaşacağımız bir kavram mıdır; yoksa, “Eylemin taşıyıcısı olan atomlar, boşluğu düşünerek şekillenir; büyüklük ve boyutlar kazanır” diyerek hareketimizin olanağı kılacağımız bir olgu mudur?
Politika, sanat ve devrimci felsefe boşluğu anlamak, hareket etmekle, “Boş Bakış” arasındaki farkı anlamaya çalışma çabasını da içermiyorsa, kendi boş oyalanmalarında boğulmaz mı?
***
Kabalık etmeyi göze alarak kendi dizelerimle başladım. Şimdi bir gözükaralık daha yapıp aynı şiirdeki şu dizelerle bitireyim:
“Gitmeliyim
Ha balla kesilmiş yolum
Ha belayla
Kaç yazar”

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa