Keçi, füze, tepe
Baba emekli olmuş, memlekete dönmüş, kavak yetiştirmeye, keçi beslemeye başlamış. Kavaklara birilerinin saldırdığını görünce, tepenin ardındaki Yörüklerin keçilerine el koyuyor. Keçiler, aralarındaki çekişmenin nesnesi haline geliyor, kovalanıyor, kaçırılıyor, kesilip afiyetle yeniyor. Hala askerdeki gibi çatışma hazırlıkları gören torunu, keçileri arkadaşları sayıyor.
Günah keçilerinin nasıl yaratıldığını anlatan filmin adı Tepenin Ardı. O muhteşem dizilerimizden değil ki herkes onu konuşsun. Emin Alper’in ilk filmi, Asya Pasifik ödüllerinde en iyi film seçileli on gün oldu olmadı, Avrupa’nın önemli festivallerinden de Berlin’den, Saraybosna’dan, Karlovy Vary’den ödülsüz dönmedi, İstanbul’da en iyi film ödülünü aldı, en fazla. Nasıl konuşalım, daha vizyona girmedi diyen de çıkabilir. Ama Tepenin Ardı’na salon yokmuş, girmekle de kaç kişiye ulaşabilecek, göreceğiz. Yer yok demişler. Salon sayısının artmasıyla, yeni açılan sinemalarla övünülen günlerde, yılın önemli filmlerinden ya, vizyona girmek istemiş. Yok demişler, sana yok.
Muhteşem tekellere muhteşem piyasalar yaratmakla övünen muhteşem iktidarları umursamayabilir, olaylar at üstünde geçmiyor. Film, bir günahı olmayan tepenin ardındaki tanımadığın insanların nasıl düşman bellenebileceğini anlatıyor. Tanımamak, görmemek, kendine benzetmemek, eline silah almak için yeter sebep oluveriyor böyle diyor. Ona yer yok.
NATO’ya var. Onun toprağıymış ya, Muhteşem söyledi. Füzeler, tepenin ardındaki düşman için sıraya dizilsin, tek o eksikti. Emperyalistler günahlarını kefaretini ödeyecek değil ya, dünyanın bütün diktatörlükleri adına tepenin ardından bir günah keçisi bulmak çok mu zor? Patriot’ların nasıl da işleri kızıştırmaya yarayacağını anlamanın tek yolu Tepenin Ardı izlemek değil elbet, ama onu görünmez kılmanın bir faydası olmayacağı kesin. Sınıra füze dizerek kışkırttığın komşunun düşman olduğunu ispatlama işine, önce ona düşman gibi muamele etmekle başlamak, gerçekten barışa en uzak plan şu hayatta.
Büyük torun, askerden dönmüş ama orada kalmış dense yeri. Sürekli hayaller görüyor, intikal emirleri, operasyon haberleri, derelerden geçme denemeleri hep gözünün önünde. Küçüğü eline tüfeği almış, sağa sola ateş ediyor, dedesinin gözetiminde. Herkes pek dikkatli sorsanız, biri ilacını, öteki hevesini aldı mı diye. Tanıdık gelebilir, birileri izlemeyi başarırsa. Bir tuhaflık olur da, sinemanın birilerine para kazandırmaktan başka işlere yarayacağı akıllara gelirse; salonları ele geçiren tekelin karlarına kar eklemesi her şeyin üstünde tutulmazsa, gayet kolay seyirci bulabilecek bir filme önyargıyla yaklaşılmazsa.
Keçi diyorduk. Eskiler keçilerin boyunlarına günahları anlatan muskalar yazıp uçurumlardan yuvarlarlarmış. Günahlarından arınmak için tepelerin ardına ötelemenin en masum yolu buymuş meğer. Ancak sembolik olarak anmaya değer, dildeki kalıntısıyla beraber. Şimdinin günah keçilerine düşman olma yeteneğinin yanında ne ki.
Koyunun olmadığı bir memleket olsak, haberimiz olurdu. Kasaplar et derdindeyken can derdinde olmalığımızdan belli. Abdurrahman Çelebi’lere ihtiyacımız olduğundan değilse de, şu koyunluk meselesini bir elden geçirmekte fayda var, her günahın faturası keçilere kesilmesin.
Evrensel'i Takip Et