02 Aralık 2012 11:38

BDP'ye karşı Kürt sermayesi

BDP'ye karşı Kürt sermayesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan, Bölge’den 45 sermaye örgütünün temsilcileriyle bir görüşme yaptı. Görüşmeyi Sabah gazetesi “Teröre karşı Kürt işadamları devrede” başlığı ile manşetten vermişti. Bu görüşmenin satır aralarında söylenenler, aslında BDP’nin neden saf dışı bırakılmak istendiğinin sorusunun cevabını veriyordu. Başbakan Erdoğan, Bölge’den gelen 45 oda ve borsa başkanına “Mademki Bölge’nin kanaat önderlerisiniz, size büyük görev düşüyor” dedikten sonra “ellerini taşın altına koyarak çözüm için yol haritası hazırlamalarını” istedi. Bölge’nin patron örgütlerinden oluşan heyet önceki gün CHP lideri Kılıçdaroğlu ile de görüştü. Kılıçdaroğlu, yapılan görüşmede “işadamlarının çözüm için başlattığı sürece destek” sözü verdi. Sırada BDP ve MHP ile yapılacak görüşmeler var.
İlk bakışta “ ee ne güzel, çözüm için Kürt patronları da devrede. Bunda karşı çıkılacak ne var?​” denebilir. O zaman biz de son dönemlerde “çözüm ve diyalog grubu”, “akil adamlar” gibi adlar altında önümüze çıkanların neden hep Kürt sermaye örgütlerinin temsilcileri olduklarını soracağız?  Acaba Başbakan Erdoğan’ın “kanat önderleri” dediği Kürt sermaye çevrelerinden çözüm için ellerini taşın altına koymalarını istemesi ile BDP’ye meclisin kapısını göstermesi arasında bir ilişki yok mu? Sorunun muhatabı belliyken ve Başbakan Erdoğan bu muhatabı hedefe koymuşken birilerinin “çözüm için devredeyiz” diyerek koşa koşa Ankara’ya gitmesinin öyle masum bir girişim olmadığı açıktır.
Neden mi?
Nedenini, yapılmak isteneni lafı dolandırmadan söyleyelim:
Çünkü BDP saf dışı bırakılarak AKP’nin Bölge’deki en önemli dayanaklarından biri olan Kürt sermaye çevreleri devreye sokulmak isteniyor. Böylece bir yandan meclisteki BDP grubu düşürülüp Kürt siyasetçilere karşı operasyonlar devam ettirilecek ama öte yandan AKP de önünü açacağı bu yeni ve “makul muhatap” ile sorunun çözümü için el ele vermiş olacak! Aslında Kürt sorununun çözümü adına “açılım” politikasının başlatıldığı günden bu yana temel mantık değişmedi: Kürt ulusal hareketi askeri ve siyasi operasyonlarla etkisizleştirilip marjinalize edilecek, öte yandan AKP’nin çizdiği çerçeve içinde ve makul gördüğü muhataplarla sorunun “çözümü” sağlanacak.  
Bu gelişmeler, AKP’nin Suriye’de Kürtlere yönelik politikasıyla birlikte düşünüldüğünde tablo daha da netleşmektedir. Bugün herkes Batı Kürdistan üzerinde sürdürülen mücadelenin Türkiye’de Kürt sorununun çözümü bakımından belirleyici bir önemi olduğunu kabul ediyor. AKP, orada Türkiye’deki Kürt hareketiyle aynı çizgide olan PYD’ye karşı Barzanici partilerin etkin olmasını istiyor. Zaten Başbakan Erdoğan da “Biz Kürtlere değil, PYD’ye karşıyız” diyordu. Dahası AKP bu partilerin ABD-Türkiye güdümlü Suriye muhalefetiyle birleşmesini istiyor.  Bunun için Irak’ta Maliki Hükümeti ile çatıştıkça Türkiye’ye daha fazla yakınlaşan Barzani’yi devreye sokuyor.
Böylece AKP, içeride Kürt sermayesi ve dışarıda Barzani üzerinden sorunun çözümünde inisiyatifi eline almaya çalışıyor. Yani çerçevesi Kürt demokratik halk hareketi tarafından değil, kendisiyle işbirliği içinde olan çevrelerle belirlenmiş bir çözüm istiyor. Ancak toplumsal mücadeleler tarihi göstermiştir ki, her toplumsal mücadelenin muhatabı bu mücadele süreci içinde ortaya çıkmaktadır. O nedenle AKP’nin toplumsal alanın dışından laboratuarda “suni muhatap ve çözüm” yaratma girişiminin başarıya ulaşmayacağını söylemek için sadece Kürt halkının son açlık grevlerinde ortaya koyduğu tutuma bakmak yeter de artar!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa