Her intiharın ayrı bir nedeni mi var?
Fotoğraf: Envato
Geçtiğimiz çarşamba günü Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer’in, komisyonun yaptığı inceleme sonucu, kışlada intihar eden er ve erbaş sayısının çatışmalarda ölen asker sayısını geçtiğini açıklaması sonrasında, kışladaki intiharlar basın ve siyasetin gündeminde girdi.
Komisyon başkanının açıklamasına göre; son on yılda 818 er, erbaş ve rütbeli asker çatışmalarda yaşamını yitirmesine karşın kışlada intihar eden er-erbaş sayısı 934’ü bulmuştur.
Daha bu açıklama, “Ya!... Hakikaten öyle miymiş?” gibi sorularla tartışılırken, bu sefer de Bergama’dan geldi bir erin intihar haberi! Bergama Orduevi’nde görev yapan 20 yaşındaki Mert Evren Akdağ’ın, cumartesi günü kaldığı koğuşta kendisini kravatıyla asarak intihar ettiği duyuruldu.
Uzmanlar, az çok kışlanın kapısını aralayabildikleri vakaların dayak, hakaret, uykusuz bırakma, “kaza kurşunu”, “eğitim zayiatı”,... gibi nedenlere dayandığını tespit edebiliyorlar. Ancak bunların ne kadarı açıklandığı gibi bir nedene dayanmaktadır bu da çok kuşkuludur. Çünkü burada en büyük sorun kışlanın her tür “sivil” incelemelere, az çok gerçeklerin ortaya çıkmasına yarayacak bir şeffaflıktan uzak olmasıdır. Dahası geriye doğru gidersek her intihar için kışlalardaki ilgili komutanlıkların ve Genelkurmay’ın bir “açıklaması” vardı: “Efendim, o er nişanlısı başka birisine kaçmış ona dayanamamış”, “bu er zaten bunalımlıymış, psikolojik tedavi görmüş”, diğeri “nedensiz kendini asmış”, bir diğeri “kaza ile kendini vurmuş”, ... Alın size 935 tane ayrı neden!
Ancak her birkaç günde bir asker intihar ediyorsa; bunları, komuta kademesinin erler üstündeki baskısı, “kışla koşulları” ya da “askeri disiplin” denilen, 20 yaşındaki gençlerin sosyal yaşamdan tecrit koşulları, en önemlisi de 30 yıldır süren savaş ve bu savaşın, çatışmanın içindeki ya da nispeten dışındaki kışlaları da kapsayan “ağırlığı”ndan bağımsız tartışmak, hiçbir şey tartışmamak demektir. Ki kışlanın askeri disiplini, baskı ve şiddetin bu disiplinin bir unsuru olması, sosyal yaşamdan tecrit edilme ve savaş koşullarından bağımsız, her intiharı, intihar edenin kendine özgü koşullarıyla açıklamanın anlamı onca genç intiharını, “eğitim zayiatı” diye geçiştirmek olur.
Aslına bakılırsa bugüne kadar da böyle gelinmiş, pek çok intihar vakasının arkasında “cinayet” çıkması bile böyle bir sorunun varlığı üstünden kışladaki disiplin sorununun kışlanın dışında ele alınmasını sağlayamamıştır. İntiharların parmak ısırtan bir düzeye çıkmış olması konuyu gündeme getiriyor gibi görünse de yarın bir çatışmayı, çok sayıda askerin yaşamını yitirdiği bir olayın üstünden gündemin saptırılması hiç de yadırgatıcı olmayacaktır. Bahanesi de açıktır: Bu tür tartışmalar, “Halkı askerlikten soğutuyor”, “Teröre karşı mücadeleyi zaafa uğratıyor”, “Kötü niyetli kişiler ve çevreler konuyu istismar ediyor,…! Gerekçe mi yok!
Hamasi nutuklar eşliğinde yapılan ve gençlerin askerlik sırası gelen arkadaşlarını gürültülü, patırtılı törenlerle askere uğurlaması bu törenlerdeki hamasi nutukların oluşturduğu balona, elbette bu yüksek intihar vakaları bir toplu iğine etkisi yapmaktadır. Ve o patırtılı törenlerle askere gidenlerin ilk içtimadan sonra beş yüz küsürden geriye doğru “şafak” saymaya başlaması da askerlik göreviyle gerçek hayat arasındaki derin çelişkinin çarpıcı ifadesidir. Yani sanıldığı gibi “her Türk (hatta hiçbir Türk) asker doğmamakta”, askerlikten de en azından askerliğe başladıktan sonra da “Bitse de bir an önce eve gitsek” duygusu tüm kışlaya egemen duygu olmaktadır.
Evet intiharların böylesi yüksek olması “askeri eğitim ve disiplin”, “kışla koşulları” denilen bu ülkenin bütün erkek nüfusu üstüne çöken koşulların insanileştirilmesi, bunun için bir mücadele önemlidir ama bu mücadelenin barış ve demokrasi mücadelesiyle birleştirilmesi, askerin sosyal yaşamla bağlantısını kesen yaptırımların kaldırılması, disiplin, eğitim vb. konularında erlerin de söz hakkının olması, seçimlerde oy kullanma hakkı olan askerin aynı zamanda askerlik koşullarında da söz sahibi olması, askerlik koşullarının az çok iyileştirilmesinin ön koşuludur. Yoksa her birkaç günde bir intihar eden askerlerin sayısı daha da artacaktır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00