Bahtsız bedevi kimdir yahu!..

“Gözler aydın olsun” diye başlayayım ve ona bağlı olarak kulaklar Manisa, ağızlar İzmir, burun Muğla diyerek eski bir tekerlemeyle sürdüreyim kutlamayı. Uşak da halka kalıyor böylece. Çünkü, dirlik birlik, tokluk çokluk için vatan millet ve de yaradan aşkına seçip Ankara’ya gönderdikleri vekilleri bundan böyle  12.000 liranın üzerinde armağan alamayacak olunca onlara da yapacak bir şey kalmıyor uşaklıktan öte. Çeşitli ülke kurlarıyla kıyaslandığında da bu ederin rüşvete karşılık geldiği görülmüş; ama olsun, bizim vekillerimiz her şeye değer. Çoğu çalışanın neredeyse bir yıllık gelirine denk düşen bu ederin günlük mü, aylık mı, yıllık mı olduğu ya da olacağı belirtilmemiş olduğuna göre önü arkası açıktır; ama önü daha bir açık gibidir.
Bu durumdan da anlaşıldığı gibi çölde kutup ayısının öpüp okşadığı bedevi ne milletin vekilleridir; ne de onların genel başkanları. Milletin ta kendisidir ki salt çölde değil, görüldüğü her yerde öpe okşaya dövülmektedir. Buna öylesine alıştırılmıştır ki elinden bir şey gelmemektedir yaşadığı her şeyi o çok inandığı tanrısına yönlendirmekten öte.
 “Aşka hudut çizilmiyor ” dese de Musa Eroğlu, elin oğlu aşık olduğu rüşvete bir güzel sınır koyuvermiş. Özal döneminin varsılları arasındaki çatışmalarda dillendirildiği gibi rüşvetin belgesi olmasa da yasal  bir sınırı (!) olabiliyormuş demek ki. Eeee, yorumculuk, danışmanlık, sayışmanlık yapamayan vekilleri de bir biçimde düşünmek, korumak ve kollamak gerekirdi yani. İleri demokrasinin eşitlik (!) ilkesi nasıl sağlanırdı yoksa. Varsın, millet vekili ile, vekil milleti ile eşit olmasın ne çıkar. Aynı boyda olmayan bir elin beş parmağı eşitliği zaten bozar, benim memurum da işine çoktan çekmiştir bir ayar, vekilim de alnının akıyla çıkarına bakar, öyleyse bundan kime ne zarar.
Onca armağana karşılık verdikleri sözü tutsalar kimse zarar görmeyecek; ama tutmayınca da vay geliyor bahtsız bedevinin başına. AKP’ nin iç işlerine bakmakla görevlendirilen bakanlarının birinin bir sözü vardı, akcamın renkli görüntüsünde  izleyenlerin gözünün içine baka baka verdiği. Sırrı Süreyya Önder’ in kaşına ve başına dizeler döktüğü taklacı olanı değil de ondan öncekilerden biri. Gömleğini bile her gün değiştiremeyenlerin olduğu bir ülkede, gömlek değiştirir gibi bakan değiştiği için adını anımsayamamam doğal karşılanmalı.
Söz sözü açıp giderken daha başka şeyleri açmadan ben bakanın ne ettiğine ve edemediğine geleyim. İşte o bakan ya da bakamayan adam kentlerin; özellikle de Ankara’ nın ana yollarını kaldırımlarıyla birlikte  ele geçirmiş olan ve kent içi ulaşımı önemli ölçüde olumsuzlaştıran oto galerilerinin il dışına taşınacağının sözünü vermişti ve bu sözü yerine getirmekte kararlı olduklarını söylemişti. Ne ki o söz de tutulmadı diğerleri gibi. Kentsel dönüşüm için kıvranıp duranlar insanların gözlerinin içine bakarak, bu dönüşümü sağlamadılar ve yalanlarıyla başbaşa bıraktılar bahtsız bedevileri.
Galeriler olduğu yerde duruyorlar ve kent yaşamını istedikleri gibi yönlendirmeyi sürdürüyorlar. Ankara’ nın pek çok ana yollarında olduğu gibi adları dost ve kardeş ülke insanlarının adlarıyla değiştirilmiş olmasına karşın eski adlarıyla yaşatılan Bahçelievler 4. ve Emek Mahallesi 8. caddelerinde bu kargaşa daha bir kendini gösteriyor. Onlara bir de özel aşevleri de eklenince yollarda ve kaldırımlarında özelleştirmenin önlenemez etkileri yoğun bir biçimde duyumsanıyor. Yollar, cepleri ve kaldırımları  onların özel alanı oluveriyor bir anda.   
Eşimin sağlık sorunu nedeniyle Gazi Üniversitesi sayrıevine gitmemiz gerektiğinden, sayrıevinin oto parkına girmek de sorun olduğundan herkes gibi 8. cadde’ de park için yapılmış ceplerden birine girmiştim günlerden bir gün. Aynı cebe diklemesine girmiş başka araçlar olduğu için ben de öyle yaptım. Geldiğimde öbür arabaların yanına bıraktığım arabamı bulamadım. Çekilmişti. İlk kez geliyordu başıma. Arabamın yerinde ise başka bir araba yine diklemesine duruyordu. Bu da gösteriyordu ki adamların egemenliği bayağı bir etkiliydi çevrede. Hem de devletin görevlileri üzerinde. Anlaşılan o ki benim de bir armağan vermem gerekiyordu birilerine..
Demek ki orada ki bahtsız bedevi de bendim. Devletin öptüğü…

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et