Baklava çalanlar barışı çalanlar

Yıllar önce bir hırsızlık davasının sonucu gazete manşetlerine yansımıştı. Ağustos 1997’de Antep’teki bir baklavacı dükkânından baklava ve fıstık çalan dört çocuğa 9 yıla varan ağır hapis cezası verilmişti.
Susurluk’ta ortaya çıkan çetelere dokunulamazken, yoksul çocukların baklava çaldıkları için yıllarca hapis yatmaları büyük tepki görmüştü.
Baklava çalan yoksul çocukların ifadelerini alan Hırsızlık Büro Amiri ve diğer polisler de “otomobil hırsızlarıyla” işbirliği yaptığı gerekçesiyle yargılanmıştı.
* * *
Metin Subaşı, Ali Keklik, Levent Hamurcu ve Ali Avcı’nın suçu çok büyüktü. Çete oluşturarak hırsızlık. Dükkân kapısı kırmak. Baklava ve fıstık çalmak. Bu büyük suçun bedeli 19 ay hapis olacaktı.
Metin ve arkadaşları Şartlı Salıverme Yasası’ndan faydalanarak Aralık 2000’de salıverildiler. Metin Nizip Cezaevi’nden çıktıktan kısa süre sonra askere alındı ve bir başka esarete maruz kaldı. Askere gitmeden bir gazetecinin sorularına yanıt veren Metin Subaşı hiç istemeden bir hata yaptığını ve bedelini çok ağır ödediğini söylemiş; “Geçmişi unutarak yeni bir hayata başlamak istiyorum,” demişti.
Babası ise, adliye koridorları ve cezaevleri kapılarında çok yıprandıklarını söyleyerek, “Hepimiz geçmişi unutmak istiyoruz. Metin’in önünde askerlik ve iş sorunu var. Askerlik görevini tamamladıktan sonra, hayatını kazanabileceği bir iş bulması, şimdilik tek hedefimiz,” demişti.
* * *
Serbest bırakıldıktan sonra kendine yeni bir hayat kurmak için Adana’ya gelen Ali Avcı ise bir fabrikada işçi olarak çalışmaya başlamış ve evlenmişti. 2011 yazında Ali Avcı’nın annesine, ayaklarındaki ağrı nedeniyle doktor tarafından deniz önerildi. Bunun üzerine Ali Avcı eşi ve kızı ile Antep’e gitti ve 13 Temmuz 2011’de annesi, babası, kız kardeşi ve ağabeyinin oğlunu yanına alarak, kendi otomobiliyle Mersin’e gitmek üzere yola çıktı.
Ali Avcı’nın kullandığı araç Mersin yakınlarında kontrolden çıkarak takla attı ve orta refüjdeki palmiye ağacına çarptı. Kazada Ali Avcı’nın annesi, babası, kız kardeşi ve yeğeni öldüler. Ali Avcı, eşi ve kızı kazadan ağır yaralı olarak kurtuldu.
Uzun süre yoğun bakımda kalan ve birkaç ameliyat geçiren Ali Avcı, kazada ağır kusurlu bulundu ve “dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek” gerekçesiyle tutuklandı. Ali Avcı’nın yaşadıkları, “Baklava mahkumu Ali’nin dramı” olarak haber yapıldı.
* * *
Baklava çalan çocukların öyküsünün benzerleri gayet bol. Ama çoğu büyük medyaya malzeme olmuyor. Büyük medyaya daha çarpıcı öyküler gerekiyor. “İki Poğaça, İki Meyve Suyu, 12,5 Yıl” haberinde olduğu gibi.
Ali Avcı’nın ailesi ile kaza geçirmesinden birkaç gün önce gazetelere yansıyan bir haberde, İstanbul’daki bir marketten iki poğaça ve iki meyve suyu çalan işsiz genç karşısında yargının aslan kesildiği görülüyordu. Karnı aç olduğu için marketten poğaça ve meyve suyu çalan işsiz gencin suçu büyüktü. Bu nedenle, 12,5 yıl hapis cezasına çarptırılması isteniyordu.
* * *
Bugünlerde kimi gazetelerde müjdeli “Kirpi” haberleri var. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mayına dayanıklı “Kirpi” ve kamyon satan BMC mali dar boğazdan kurtulmuş. Ordunun savaş aracı gereksinimi karşılanabilecekmiş.
Kasım ortasında ise müjdeli “Altay” haberleri yapılmıştı. Bu haberlerin başrolünde, bir Koç şirketi olan Otokar tarafından devletten bol bol destek alınarak geliştirilen, “ilk milli ana muharebe tankı Altay” ve başbakan vardı. Otokar’ın Sakarya’daki fabrikasında düzenlenen tören ve verilen demeçler medyada bol bol yer aldı.
Bu elbette şaşılacak bir durum değil. Dünya çapında sürekli gösterimde olan bir film bu. Senaryoda baklava veya poğaça yoksul çocuklar hep “kötü”, çocuklardan barışı çalanlar ise “kahraman” ve “iyi”. Yargı baklava veya poğaça çalanlara acımıyor. Ama göstere göstere barışı çalanlara çıt çıkarmıyor. Şimdi bir düşünün: Barışı çalanlar mı tehlikeli, baklava poğaça çalanlar mı?