10 Aralık 2012 11:17

Gerçeklerden kaçmak, nereye kadar?

Gerçeklerden kaçmak, nereye kadar?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Siyasi basiretsizlikler sonucu toplumda şiddetin, ırkçı yaklaşımların, sevgisizliğin boy attığı zorlu bir dönemden geçiyor ülke. Üstelik egemen güçlerin Orta Doğuda oynadıkları insan değerini hiçe sayan acımasız oyunun da acemi bir partneri olarak ortalardayız. Daha önce denenmiş planların yardakçısı konumunda bu kez komşu ülkelere savaş gücüyle ‘sözde demokrasi’ götürme uğraşındayız. Nasıl bir demokrasi? İçeride yaşaya geldiğimiz içi boşaltılmış, kurum ve kurallarından arındırılmış bir demokrasi mi? Baskıcı, dinsel temelli, tek adamlı totaliter bir demokrasi mi? Nasıl savunacağız dışarıya kendi demokrasimizi bireyin temel hak ve özgürlükleri örselenip dururken. Kamuoyunun doğru yansız bilgilenme, gerçekleri öğrenme hakkı olan basın özgürlüğü dibe vurmuş durumdayken. Sansür, oto sansür, gazetecilere gözdağı ve işten çıkarmalar sürerken. Birinci yılını dolduran Uludere katliamının soruşturmasında hala bir arpa boyu yol alınamamışken. Ve de Cezaevleri gazeteciler, akademisyenler, üniversiteli gençlerle doluyken… Nicedir hapisteki gazetecileri hala yok sayma,  tahliye edilseler de davaları süren gazeteci sayısını saptırma açısından inatçı bir tutum içinde iktidar yetkilileri Geçen hafta kendilerini ziyaret eden IPA yetkililerine Başbakan Yardımcısı Arınç hapiste salt üç basın kartlı gazeteci olduğunu söylemekte bir beis görmüyor. Gerekçesi basın kartı olmayanların gazeteci sayılmaması. Oysa Sayın Arınç da çok iyi bilir ki 5953 sayılı basın yasasının 1961’de çalışanlar lehine değişen bir maddesi 212 sayılı yasa olarak yürürlüğe girmiş ama kısa sürede gazete patronlarının oyunları ile etkinliğini yitirmiştir. Bugün 9 bin dolayında basın kartı taşıyan meslektaş var ki bunların çoğunluğunu emekliler, TRT ve Anadolu Ajansı çalışanları oluşturur. Gerçekte ise hukuken gazeteci olmayan ancak fiilen gazetecilik yapan, yani muhabir, görsel yönetmen, kameraman, foto muhabirlerinin sayısı 9 binin çok çok üstündedir. Bu insanların kadrosuz, sosyal güvencesiz çalışır büyük bölümü. Bu karmaşanın sorumlusu da yalnız 10 yıldır iktidar olan AKP değil elbet.1961’den bu yana gelip geçen iktidarlardan hangisi basın emekçilerinin çalışma koşullarına eğildi? Çalışma koşullarını iyileştirici bir çalışmayı bu güne dek anımsamıyorum. Uluslararası iş güvenliği raporlarında en tehlikeli meslekler arasında ön sıraları koruyan gazetecilere yıpranma tazminatı bile çok görüldü. Şunu da eklemeliyim; yerelde olağanüstü koşullarda gazetecilik yapma uğraşı veren cesur gazeteciler göz ardı ediliyor. Doğunun, Güney Doğunun çetin şartları içinde türlü baskılara göğüs gererek gazeteciliği sürdürmek, haber kotarmak başlı başına bir risk. Hele de TMK yürürlükteyken. Bu kanunun 6. ve 7. maddeleri kafanızda Demoklesin kılıcı gibi sallanırken…
 
Yazımın sonunda bir üzüntümü de paylaşmak isterim. Yurt dışından gelen çeşitli ülkelerden meslektaşlarla yaptığımız görüşmelerde an gelir aynı soruyla karılaşırız. Bizleri meslek adına üzen, üzerinde ciddi biçimde durulması gereken bir sorudur bu ve yanıtı da olumsuzdur. Şöyle derler örneğin “meslektaşlarınız arasında dayanışma ne boyutta?” Kalakalırsınız. Medya çalışanlarının kaç parçaya bölündüğünü, salt gazetecilikte bile bir araya gelemediklerini anlatmakta zorlanırsınız. Bilseler ki cezaevlerindeki meslektaşlarını arayan, ziyaret eden, duruşmalarını izleyenler hep aynı yüzlerdir. Sendikanın, meslek örgütlerinin eylemlerinde görülmeyen kimi gazetecilerin kendilerine göre çekinceleri vardır. Bu anlaşılabilir. Kimilerinse tuzu kurudur, iktidarlara yaranmanın avantajlarını keşfedeli çok olmuştur. Onlar için dayanışma, meslek ilkeleri, basın özgürlüğü falan bir şey yazmaz. Anlayacağınız medyamızın yapısı da tıpkı betona boğulan İstanbul’un çarpık yapılaşması gibi.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa