İşçinin onuruyla oynuyorlar
Fotoğraf: Envato
Bu köşeyi ve gazetemizi izleyenlerin de farkında olacağı gibi, son günlerde sendikalardan söz ederken; sıkça “Artık bu kadarı da olmaz”, “Sözün bittiği yere gelindi!”, “Böyle sendikacılık olur mu?”, “Bu kadarına da pes!”, gibi ifadeler daha sıkça kullanılır oldu. Özellikle sendikalarla ilgili haberleri hazırlayan arkadaşlar, sendikaların gelişen olaylar karşısında düştüğü durumu, aldıkları (Alamadıkları demek daha doğru) tavrı “İfade eden başlık bulmakta sıkıtı çekmekten” şikayet ediyorlar.
Dün gazetemizde yayımlanan “Majestelerin sendikacısı” haberinin konusu olan, Tes-İş Sendikasının organize ettiği “Başbakana dilekçe” (aslında mektup) bütün bu yukarıdaki başlıkları da geride bırakan bir anlayış ve üslubu sergilemiştir. Böylece Tes-İş yöneticileri, sendikacılığın düştüğü çukurun derinliğinde bir sınırın olmadığını, bu türden işbirlikçi sendikacıların bu zifos çukurunda debelendikçe daha da derinlere sürüklendiklerini biz, “Sendikal alemde işbirlikçiliğin de bir sınırı var!” diye düşünen, “fanilere” göstermiştir.
Hele bu Tes-İş Sendikasının Genel Başkanının Türk-İş’in de Genel Başkanı Mustafa Kumlu olduğu düşünüldüğünde, “torba yasa” karşısında Türk-İş üst yönetiminin içine sürüklendiği acz, hükümeti üzmemek için çevrilen dolaplar, “torba yasa” Meclisten geçtiğinde “Başardık!” çığlığı atılması daha iyi anlaşılmaktadır.
Tes-İş’in organize ettiği, işçilerden “Başbakana mektup”un ne amaçla yazıldığı ve nasıl gönderildiğine dair ayrıtılar dünkü gazetemizde vardı. Ama biz burada yine de özetleyelim.
İGDAŞ’ın özelleştirilmesi gündeme gelince, Tes-İş yöneticileri özelleştirmeye karşı çıkmak yerine, “Özelleştirmenin halka arz biçiminde yapılması”nı isteyen mektup yazıyorlar Başbakan Erdoğan’a. Ama bu mektubu kendileri milletvekillerine, hükümete, etkili yetkili kişilere göndermekle kalmıyor, aynı mektubu işçilerin Başbakana yazdığı bir mektuba dönüştürüp, işçilerin imzasıyla göndertiyorlar. Tabi pek çok işçi bu Tes-İş üst yönetiminin duygu ve düşüncelerini ifade eden mektubunu, “Belki işimi kurtarırım” umuduyla (yanılgısıyla) altına imzasını atıyor gönderiyor. Bazı işçiler ise böyle bir mektubun altına imza atmayı onurlarına yedirmiyor, sendikanın önlerine koyduğu mektubu imzalamıyorlar.
“Bir sendika özelleştirme karşısında nasıl bir tavır almalı”, “Mücadeleci işçinin tutumu ne olmalıdır?”, “Az çok sendika adına layık bir sendikanın yöneticileri hükmet karsında nasıl bir diyalog arar?” gibi soruları Tes-İş’in tavrı karşısında öne çıkarmak açık ki “lüks bir tartışma” olur. Bu yüzden bunları bir yana bırakıp; bu mektubu gündemin konusu yapan iki özellikten söz edeceğiz burada.
1) Mektubun üslubu sultanına yakaran bir “kul”un feryadıdır: “Sayın Başbakanım. Ben İGDAŞ’ta çalışan bir işçiyim. Sizi; garip gurebanın, fakir fukaranın koruyucusu; tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunan gerçek bir dünya lideri olarak bilirim. Öyle ki, adalet anlayışınız, sınırlarımızı aştı. Zulüm altında inleyen milletlere de umut oldunuz... İGDAŞ’ın en büyük mimarı sizsiniz, koruyucusu da siz olun. Söylediğiniz o şarkı hep dilimizde: Beraber yürüdük biz bu yollarda/Beraber ıslandık yağan yağmurda… Bu şarkı burada bitmesin. Saygılarımla arz ederim.”
Bu mektubu, bundan 500 yıl önce, Kanuni Sultan Süleyman’dan kendine kıyak yapılmasını isteyen bir tebaası yazsaydı daha çok mu yalakalık ederdi?
2) İşçilerin onuru ve duygularıyla oynanmıştır: Eğer bu mektubu sadece sendikacılar yazsaydı, elbette önemliydi ama, yine de “Ne yapalım, içlerindekini dışarı vurmuşlar” der geçerdik. Ama bununla da yetinmiyor Tes-İş yöneticileri. Bu mektubu İGDAŞ işçilerine imzalatıp her bir işçi kendi yazmış gibi Başbakana göndertiyorlar mektubu. Yani sendika yöneticileri, işçileri işçi gibi; kendi aralarındaki birliği sağlayıp haklarını savunma yerine bir “kul”, “tebaa” gibi davranmaya zorlayarak, işçinin onuruyla, duygularıyla oynuyorlar.
Burada elbette her işçinin kendi sorumluluğu olan bir yan da var. Ancak sendikacıların işçiyi onursuz davranmaya zorlayarak, işçilerin işsizlik korkusunu istismar ederek kendileri suç işlerken işçiyi de aşağılıyor ve Başbakanın aşağılaması için de fırsat yaratıyorlar.
Peki, bu mektuptan sonra Başbakan ve Tes-İş’li sendikacılar arasında nasıl bir ilişki gelişecek, bunu da elbette izleyeceğiz ve işçi kamuoyuna bu gelişmeleri aktarmaya devam edeceğiz.
- Metal TİS'i ve bir kez daha sendika bürokrasisine karşı mücadele sorunu 08 Şubat 2020 00:08
- Şimdi gözler 5 Şubat’ta başlayacak metal grevinde! 31 Ocak 2020 00:12
- Grev komiteleri etrafında örgütlenme günleri 25 Ocak 2020 00:30
- Örgütsüzlük bir işçi sağlığı sorunudur! 22 Ocak 2020 00:21
- Şimdi zaman, gerçek bir grev için birleşme zamanıdır 18 Ocak 2020 00:00
- Din ve milliyetçilik istismarcılığı artık eskisi kadar etkili değil 15 Ocak 2020 00:40
- İşçiler siyasetle uğraşmadan kazanılmış haklarını bile savunamaz! 07 Ocak 2020 23:31
- İşçiler, iki 2020’den birini tercih edebilir! 03 Ocak 2020 00:29
- 2021 asgari ücretinde de aynı oyun sahnelenmesin diyorsak... 28 Aralık 2019 00:45
- "Asgari ücret"te bu yıl da aynı oyun sahnede! 21 Aralık 2019 00:36
- Ya işçiler devreye girerek kazanacak ya da hiçbir şey! 14 Aralık 2019 00:42
- MESS’in TİS’i YHK’ye götürmesi önlenmek isteniyorsa... 11 Aralık 2019 00:45