12 Aralık 2012

YÖK, TYÖK ve üniversiteler

Üniversiteler insan, toplum ve doğa yararına bilimsel bilginin üretildiği, bu bilginin yeni kuşaklara aktarıldığı ve bilimsel birikimin toplumla paylaşıldığı alanlardır. Bu anlamda üniversiteler her düşüncenin özgürce kendini ifade ettiği mekânlar olarak da ifade edilebilir. Hatta öyle ki üniversiteler yerleşik düşünce tarzına en aykırı fikirlerin bile tartışılmasında beis görülmeyen yegâne alan olarak kabul edilir. Ancak, ülkemizde durum bunun tam aksine olup, üniversitelerimiz bu evrensel anlayıştan tamamen kopmuş durumdadır. Türkiye’de üniversiteler her zaman siyasal iktidar ve grupların ele geçirmek istedikleri alanlar olmuştur. Her iktidar sahibi kendine yandaş bir yönetim anlayışını iş başına getirmek istemekte, bunun izdüşümü olan üniversite yönetimleri de kendilerine her durumda itaat eden bir personel profili arzulamakta, kendilerine yakın bulmadıkları gerek idari gerekse akademik personele karşı bir ötekileştirme, dışlama politikası izlemekte ve deyim yerindeyse açık bir mobbing uygulamaktadırlar.
Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana üniversiteler, bilimsel ve özgür düşünce ile evrime ve bilime yaslanmayan, piyasacı (neoliberal) düşüncelerin çatışmasına sahne olmuştur/olmaktadır. Bu çatışma alanı aynı zamanda demokrasi talep eden, anadilde eğitim hakkını dillendiren, adil ve insana yakışır bir yaşam isteyen, barış ve özgürlük talebini haykıran üniversite bileşenlerinin mücadele alanı olarak da karşımıza çıkmaktadır. Üniversiteler sadece taşıdığı fikirler yüzünden değil, bağrında taşıdıkları gençliğin mücadele potansiyeli nedeniyle de egemenlerin üstünde baskı kurmaya çalıştıkları kurumlardır.
Bu baskının ana şemsiyesi olan YÖK, her siyasi iktidarın değiştirme sözü vererek iktidara geldiği ancak ele geçirdiğinde ise asla vazgeçmek istemediği bir enstrümana dönüşmüştür. Bugünkü siyasi iktidarın özellikle ilk yıllarında sıkça yakındığı Kemalist kadrolara sahip üniversitelerin 2007 yılında başlayarak ele geçirilmesiyle beraber iktidar için üniversiteler bir sorun alanı olmaktan çıkmış, kendi iktidarlarının en önemli kadrolaşma zeminine dönüşmüştür. Günümüzde neredeyse her bir üniversite bir cemaat/tarikat grubuna ihale edilmiştir. Ancak işleyiş ve üniversitenin direngen bileşenlerine karşı geliştirilen tavır ve çatışmalarda hiçbir değişim olmamış, hatta önceki dönemlerden daha yoğun ötekileştirme, yıldırma politikaları hayata geçirilmiştir. Dünün mağduru olduklarını iddia eden bugünün muktedirleri ile dünün muktedirlerinin hedefinde olanlar aynı kesimler, yani üniversitenin evrensel değerlerinin savunucuları olmuştur.
Toplumun büyük bir kesiminin gözünde meşruluğunu yitirmiş olan YÖK, son dönemde bizzat muktedirleri tarafından bir reformasyona tabi tutularak Türkiye Yükseköğretim Kurumu’na (TYÖK) dönüştürülmek istenmektedir. Muktedirler önce eylül ayında ‘Yeni Bir Yükseköğretim Yasasına Doğru’ daha sonra kasım ayında ‘Yeni YÖK Yasa Taslağı’ adı verilen iki metni güya tartışmaya açtılar. Aslında burada murad edilen akademinin bu konudaki tartışma sınırlarını belirlemekti. Çünkü üniversitelerin sorunlarına derman olacak bir yasanın bu sorunların bizatihi nedeni olan YÖK tarafından yapılması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bunu yapması gerekenler üniversitelerin kendileri olmalıdır. YÖK ve TYÖK arasındaki fark ise başındaki ilave T harfinden başka bir şey olmayıp YÖK’ün daha ağırlaştırılmış hali ve üniversitelerin adeta ölüm fermanıdır. Çünkü TYÖK merkezi bir YÖK yanında her ile bir üniversite misali her ile bir YÖK vaat etmektedir. Ayrıca yereldeki YÖK’ün başına da o ilin üniversiteden en çok ihale alan zenginini (çünkü çoğu yerde üniversiteye en çok bağış yapan aynı zamanda üniversiteden en çok ihale alandır) getiriyor. TYÖK, merkezin güç ve yetkisini arttırırken, rektörlük seçimlerini eskisinden daha kötü ve karmaşık hale getirmektedir. Tamamen sermayenin emrinde, denetimin piyasa tarafından yapıldığı, bilginin değerinin parayla belirlendiği, çalışanların iş güvencesinden yoksun olduğu, bileşenlerinin söz ve karar sahibi olmadıkları, bilimsel ve kurumsal özerkliğinin ortadan kaldırıldığı bir üniversite önermektedir.
Buna karşı biz de diyoruz ki, iş güvencesi yoksa akademik özgürlük, üniversite bileşenleri yoksa demokratik özyönetim, akademik özgürlük ve demokratik özyönetim yoksa kurumsal özerklik, kurumsal özerklik yoksa özgür bilim ve eğitim, özgür bilim ve eğitim yoksa özgür düşünce ve tüm bunlar yoksa üniversite de yoktur. Bunları karşılamayan hiçbir yasa üniversitelerden onay alamayacaktır.

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et