Çocuğun sanat eğitimi hakkı
Okuduğum iki haber içimdeki umudu yeşertti yine. Haber çocuklar ve gençlerle ilgiliydi. Kentsel dönüşüm adıyla evleri yıkılan, yaşam çevreleri yok edilen çocuklar ve gençler; yaşama müzikle tutunuyorlar. Mahallenin yerine yapılan inşaatların yanındaki atölyede çalışmalara katılan çocukların kimi ritim tutuyor, kimi keman çalıyor, kimi dans ediyor. Çocukların ve gençlerin etkin katılımıyla gerçekleşen bu çalışmalar; İTÜ Konservatuar ve Sulukule Roman Kültürünü Geliştirme ve Dayanışma Derneği işbirliğiyle yürütülüyor. Edirnekapı çevresindeki yaklaşık 20 devlet okulundan gelen yüzlerce öğrencinin katıldığı bir başka çalışma ise, Barış İçin Müzik Vakfı tarafından gerçekleştiriliyor. Oluşturulan Barış İçin Müzik Yaylı Grubu ve Barış İçin Müzik Çocuk Orkestrası da tıpkı Sulukule Çocuk Sanat Atölyesi’ndeki çocuklar gibi konserler veriyor, etkinliklere katılıyor. Hem kendilerini izleyenlere umut veriyorlar hem de içinde yaşadığımız toplumsal koşulların yıkıcı etkisine karşı birbirlerine tutunarak, birlikte müzik yaparak direniyorlar.
Gönüllü kurum ve kişilerin çabalarıyla gerçekleşen bu çalışmalar; Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullardaki sanat derslerini seçmeli hale getirerek, çocukların sanat eğitimi hakkını dolaylı olarak ellerinden aldığı bir süreçte oldukça anlamlı ve işlevsel.
MEB’in, ilköğretim okullarındaki sanat derslerini seçmeli hale getirmesi, ders saatlerini azaltması çocuk haklarına da aykırı bir durum. Çünkü her çocuk sanat eğitimi almak, yaşamı tanırken sanatın olanaklarından yararlanmak ve kendini sanat dallarından biriyle ya da birkaçıyla ifade etmek hakkına sahiptir. Bu durum, çocuk hakları sözleşmesinin 31. Maddesinin 2. Paragrafında şu sözlerle ifade edilmektedir: “ Taraf devletler, çocuğun kültürel ve sanatsal yaşama tam olarak katılma hakkını saygı duyarak tanırlar ve özendirirler ve çocuklar için, boş zamanı değerlendirmeye, dinlenmeye, sanata ve kültüre ilişkin (etkinlikler) konusunda uygun ve eşit fırsatların sağlanmasını teşvik ederler.”
Ne var ki, her çocuk bu olanağa sahip değildir. Çocuğun sanat dallarıyla tanışması ve sanat eğitimi alma hakkından yararlanması, eğer ailesinin olanakları yoksa okul öncesi eğitimle başlar ve ilköğretimle sürer. Ancak günümüzde, kamusal eğitimi işlevsiz kılmaya yönelik uygulamalar, sanat derslerinin seçmeli hale getirilmesi, çocukların bu haklarından yararlanmasını engellemektedir. Oysa sanatın eğitimde vazgeçilmez bir yeri vardır. Herbert Marcuse’ün söylediği gibi; “Sanat yaşananları (yaşam deneyimlerini) sözcük, tını ve resimlerle yeniden kurgulayarak yaşama bakışımızı değiştirir.”
Okul öncesi dönemden başlayarak sistemli olarak alınan sanat eğitimi; çocuğa, çevresinde olup bitenleri duyularıyla algılayabilme özelliği kazandırır. Duyularıyla algılama özelliği kazanan çocuk, genç; bakmak ve duymak eylemlerinden öteye geçip görmeyi, dinlemeyi öğrenir. Bu durum onun düşünen, sorgulayan, hayatın değişebilirliğine inanan bir birey olarak yetişmesine yardımcı olur. Bu da çocuğun, gencin yaşamı anlamasına, anlarken kendini tanımasına, özgürleşip birey olmasına ve yaşadığı dünyayı anlamanın da ötesinde, iyiye güzele doğruya yönelik değiştirme çabasına girmesine yol açar. Ötekiyle empati kurabilen, düşüncesi özgürleşen birey de özgürdür. Özgür, demokratik bir toplum; yaşanası bir dünyanın kurulması içinse, beyni özgürleşmiş insanlara gereksinim vardır. Bu da çocukların ve gençlerin sanatla iç içe oldukları, kendilerini sanat dallarından biriyle ya da birkaçıyla ifade edebildikleri çağdaş, demokratik bir eğitimle olanaklıdır.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp
Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.
Evrensel'i Takip Et