Üç bin kişinin telefonunu kim dinletiyor?
Fotoğraf: Envato
Ana muhalefet Partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu günlerdir; “Telefonlarım dinleniyor. Benin, eşimin, çocuklarımın, ailemin telefonları da dinleniyor. Sadece benim değil Türkiye’de üç bin kişinin telefonları yasa dışı olarak dinleniyor” diye haykırıyor. Ama ne Başbakandan ne de İçişleri ve Adalet bakanlarından “Dinlenmiyor. Yanlış biliyorsunuz. Bizde yasadışı dinleme olmaz!” ya da “Şunun için dinleniyorsunuz” diye çıt çıkmıyor!
AKP’nin demokrasinin karakteri de bu: AKP önde gelenleri lafta, soyut demokrasi ve özgürlüklerden dem vururken dünyanın en demokrat kişileri olarak konuşuyorlar ama fiiliyatta, Bin Ali, Mübarek, Ahmedi Nejat rejimlerinden bile daha pervasız davranıyor; daha çok hak gaspı yapıyorlar.
Kılıçdaroğlu’nun tepkisini bilmezden, görmezden, duymazdan gelen AKP ve hükümet erkânı ABD Büyükelçisinin, “basın özgürlüğü ihlalleri” ve “Ergenekon ve Balyoz davasındaki keyfiliklere” ilişkin eleştirisi karşısında hemen yanıt verme ihtiyacı duydu. Önce ABD Büyükelçisi’nin, sonra da Beyaz Saray Sözcüsü’nün Büyükelçiyi destekleyen sözlerine yanıt veren AKP önde gelenleri Hüseyin Çelik ve Bülent Arınç, “İçişlerimize karışılıyor; basında çıkan yanlış haberlerden etkileniyor büyükelçi” diye eleştirileri saptırırken, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ise; “Türkiye, basın özgürlüğü açısından Amerika’dan daha çok basın özgürlüğünün olduğu bir ülkedir. Türkiye’nin çok değerli bir Basın Kanunu var... Türkiye, dünyanın diğer demokratik ülkelerinde olmadığı kadar basın özgürlüğünün olduğu bir ülke. Çok renkli basın hayatıyla, televizyonlarıyla, gazeteleriyle, internet ortamıyla Türkiye, basın özgürlüğünün sonuna kadar yaşandığı bir ülke!” diye yanıt verdi.
İçişleri Bakanı burada basının büyük ölçüde iktidar tarafından ya hükümet-yandaş patronlar işbirliği içinde açıkça satın alınarak (*) ya da devlet ve hükümet gücü kullanılarak sindirildiği gerçeğini saklıyor. Yani “renkler” dediği “çoğu rengin”, aslında üstündeki isimler kazındığında altından, tek renk çıktığı, bu rengin AKP’nin rengi olduğu görülmektedir. Öyle ki bu renk, üstteki cila ne kadar ”basın özgürlüğü” lafazanlığı ile kapatılsa da olanlara az çok yakından bakanlar, AKP Hükümeti’nin giderek tek sesli bir basın istediği, geri kalanları da tamamen etkisiz olacakları bir köşeye sıkıştıran bir politika izlediği artık herkesin malumudur.
Başbakan henüz ortaya çıkmasa da AKP sözcüleri, ABD’den gelen eleştirilere panik içinde yanıt vermeye çalışmaktadırlar.
Oysa AKP ve hükümet erkânı, Ana Muhalefet Partisi’nin Genel Başkanı’nın ve üç bin vatandaşın telefonlarının yasa dışı bir biçimde dinlendiği iddiası sanki önemsiz bir suçlamaymış, “yanıt vermeye değmez bir vaka”ymış gibi davranmaya devam ediyorlar.
Oysa Kılıçdaroğlu’nun üç bin kişinin telefonlarının dinlendiği iddiası son derece açık, kontrol edilebilir, failleri belirlenebilir çok önemli bir insan hakkı ihlalidir. Ve bütün telefon dinlemelerinin merkezi olan Telekominikasyon ve İletişim Başkanlığı (TİB)’in tüm üst yönetiminin Başbakan Erdoğan tarafından atandığı ve tamamen Başbakan Erdoğan’ın emrinde çalıştıkları düşünüldüğünde, “telefon dinleme” deyince akla Başbakanın gelmesi de kaçınılmazdır.
Peki, şimdi AKP Hükümeti, üç bin kişinin telefonlarını dinlenmesi konusunda ne demektedir; eğer bu üç bin kişi “sehven” dinlenmiyorsa buna nasıl bir kulp bulacaktır? Yoksa hükümetin bu soruya yanıt vermesi için ABD Büyükelçisi’nin konuyu gündeme alması mı gerekecektir?
Ancak telefon dinlemelerinden mahkemelerdeki keyfiliğe, insan hakları ihlallerine, yargıyı ele geçirmek için yapılan hamlelere kadar pek çok konuda hükümet açıklar vermeye başlamış; “mızrak çuvala sığmayacak” kadar büyümüştür.
Hele bölgede özgürlük düşüncesi yayılırken, Türkiye’deki bu özgürlük düşmanı hamleler elbette hükümeti bunaltacaktır. Başbakanın her vesileyle öfkeli açıklamalar yapmasının bir nedeni de bu bunaltı içinde olması olmalıdır.
(*) Doğan Grubuna bağlı medya organların, bir kaçı dışında çoğunun da AKP ile yakın ilişkisi bilinen Ülker Gurubu tarafından satın alınacağı ciddi olarak gündemdedir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00