19 Aralık 2012

İran'la kapışmanın eşiğinde

Konya’ya gelecek, Şeb-i Arus törenlerine katılacak, sonra da patriotlar ve Suriye sorunu görüşülecekti. Ama İran Devlet Başkanı Ahmedinecad son anda gelmedi. Çünkü “işi çıkmış”tı!
Üstelik bu gelişin iptal edildiği önce İran’da basına verilmiş, daha sonra Türkiye’ye bildirilmişti.
Yani ortada “normal” bir “iş çıkması” değil açıkça, protesto vardı.
Hani kardeşi ile bozuşmak için bahane arayan adam, oğluna; “Şu amcan kızını evlendirse; bizi düğününe çağırmasa, biz de küssek! Ya da bizi düğüne çağırsa da biz gitmesek o küsse!” diyen hikayedeki gibi İran açıkça, Erdoğan’ın çağrısına, sadece “hayır” diyerek değil, önce “geleceğim” deyip sonra da skandalı andırır bir biçimde gelmeyerek, “küstüğünü” göstermek istedi.
Dahası Ahmedinecad’ın Türkiye’ye gelme tarihinden hemen önce, İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzbadi’nin patriotlar için “Bu patriotlar dünya savaşına neden olabilir. Bir dünya savaşı için plan yapıyorlar ve bu insanlığın geleceği için çok tehlikeli” açıklaması gelmişti. Ahmedinecad’ın “işi çıkıp” gelmemesinden bir gün sonra da, Türkiye’nin Genelkurmay Başkanı’nın mesajını anlamamış olacağını düşünmüş olmalılar ki, İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Patriot füzelerinin yerleştirilmesinin caydırıcılıktan çok kışkırtıcı etkisi olacağını belirterek, “füzelerin bölgede güvenliğin sağlanmasına yardım etmeyeceğini” vurguladı.
Türkiye’nin Başbakanı ve Dışişleri Bakanı; İran’dan bu tür açıklamalar yapılmamış, Ahmedinecad vakası olmamış gibi bunları sessizlikle geçiştirdi. Ama NATO Genel Sekreteri İran’ın sert eleştirilerini kendi üstüne alındı. Öyle ya “Türkiye toprağı demek NATO toprağı” demekti ve Rasmussen de İran’ın muhatabı olarak kendisini görerek yanıt verdi: “Biz müttefikimiz Türkiye’yi savunmak ve korumak için oradayız. ... Umarım hiç kimse Türkiye’ye saldırmayı dahi düşünmez!”
Başbakan Şeb-i Aruz törenlerinde konuşmadı. Belki de kendi 10 yıllık başbakanlığı sırasında ilk kez, kürsüyü boş bıraktı. Eh Başbakan konuşmayınca da kimse konuşturulmadı ve böylece ilk kez Şeb-i Aruz törenlerinde siyasiler konuşmadı.
Başbakanın bu “konuşmama tutumu”, herhalde konuşsa Ahmedinecad’la ilgili bir şey söylemesi gerekeceği; ama bunu yapmak istememiş olmasından kaynaklı olsa gerek. Ancak Başbakan yine de gündemi boş bırakmadı, hatta gündemi provoke edecek yeni bir tartışma konusu da attı ortaya. “Kuvvetler ayrılığı denen olay var ya o gelip sizin önünüze dikiliyor. Bürokratik oligarşi ve yargı sizi engelliyor” diyerek Mısır Devlet Başkanı Mursi’nin yargı ve yasama gücünü de eline alma girişiminde kimin akıl hocası olduğu da böylece açıkça görüldü. Dahası böylece Başbakan, “Başkanlık sistemi” isterken ne istediğini ve demokrasiden ne anladığını da dünya aleme gösterdi.
Ve ancak dün, Davutoğlu, İran’dan Patriot’lar için gelen “Dünya Savaşı çıkartacak” sözlerine, İran Genelkurmay Başkanının açıklamasının kendilerini üzdüğünü belirterek, “Suriye’den saldırı olmadığı sürece füzeler ateşlenmeyecek, İran, füzeler yerine halkına zulüm eden Esad rejimine tepki göstermeli” dedi. Kısaca Davutoğlu İran’dan gelen ağır eleştirileri, “yanıt verilmedi” denmesin diye geçiştirdi.
Batı emperyalizminin stratejisine bağlanmanın ve “yeni Osmanlıcılığın” kendilerini getirdiği son yer budur. Hele de Suriye muhalefetinin Katar’a taşınması Kürtlerin de muhalefete katılmasıyla Türkiye’nin Suriye’deki oyundan büyük ölçüde dışlanması da eklenince Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin belirlediği dış politikanın ipliği de artık Suriye’de bile bit pazarına düşmüştür! Çünkü böylece, daha Suriye’de yeni rejimin ne olacağı tartışması başlamadan, Türkiye büyük ölçüde dışlanmış bir konuma düşmüştür. Ve Suriye politikasından AKP Hükümetinin elinde 150 bine yaklaşan mülteci ve silahlı terör örgütlerine yapılan destek Suriye, İran ve Irak’la düşmanlaşma kalmıştır!

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

Toplu sözleşme sürecinde olan kamu işçilerinin, Türk-İş ve Hak-İş yöneticilerinin üzerinde anlaştığı sözleşme taslağının kendilerinden gizlenmesine tepkisi büyüyor. Bu hafta hükümete sunulması beklenen taslağın onayları alınmadan masaya konmamasını isteyen işçiler, “Biz mücadele etmezsek sözleşmenin sonu belli” diyor.

72 bin 88 TL: Türk-İş’in yoksulluk sınırı

30 bin TL: Kamuda ortalama ücret

58 bin 200 TL: Türk-İş ve Hak-İş’in istediği zamlı ücret

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et