Dikişleri patlamış bir beyzbol topunun başından geçenleri anlatan bir çizgi film vardı. 80’lerde çocuk olmuş herkesin ezbere bildiği replik oradan gelir: “Hadi biraz biberleyelim”. Aslında 1961’de yapılmış 16 dakikalık vasat bir film ama, o yılların tek kanallı TRT’sinde o kadar sık yayınlanmıştı ki, artık bazılarımızın hafızasından mümkün değil çıkmayacak.
18 Aralık’ta fethe gelen Başbakan’la biber gazı bulutu altında kalan ODTÜ’den manzaraların kimi hafızalardan çıkmayacağı gibi.
Beyzbol, bizim memlekette hiç oynanmayan, kuralları bile bilinmeyen ama mutlaka ucundan aşina olunan bir sopayla topa vurma oyunu. Amerikan işgalleri hep topla tüfekle olmuyor çünkü. İçeride adamın olduktan sonra, istersen füzeni komşusuna doğrultur, istersen halkının rızkını getirir sana verir, istersen kültür diye sen ne satarsan onu alır. Becerebilirlerse tabii, herkes de üstüne atlayacak değil. Bu oyunun, beyzbolun da şapkasını, sopasını, topunu, formasını, buralarda gören herkes tanır, takımlarını bilir, Yankiler falan. Yanki sade oradan bilinmez ama, onlar yanki (yankee) diye Amerika’nın kuzeyinden olanlara derlerse de, dünyanın başka hiçbir yerinde bu laf, övünmek için kullanılmaz.
Son ODTÜ çıkarmasından sonra sosyal medyada Sinan Cemgil’in bir sözünün bolca paylaşıldığını görmek tesadüf değil. Sinan ve arkadaşları için, İngilizceyi ve başka dilleri iyi bilirdi derler de, anlatılan bir anekdota göre, kendisini İngilizce cevaplamasından memnun olmayan bir hocası “Nasıl İngilizce bilmezsin?​” deyince, “Biz ODTÜ’de İngilizce üç kelime öğrendik” diye cevap vermiş: “Yankee go home”.
Sinan Cemgil, gençlerin, yoldaşlarının anmaya devam ettiği, hafıza ve vicdan sahibi kimsenin unutmadığı, mücadeleleri büyüyen bir kuşaktan. 41 yıl önce Nurhak’ta öldürüldüğünde, hazırlandığı son eylem, Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i kurtarmak için, yoldaşlarıyla NATO’nun Malatya Kürecik’teki üssünü basmaktı.
Kavgası hala sürer. Herkesin tarihi kendine. Aradan onlarca yıl geçtikten sonra, NATO’nun füze savunma sistemine topraklarını sorgusuz sualsiz açan işbirlikçilerin iktidarı, aynı radar üssüne erken uyarı radarı, sadece sınıra değil birçok yere Patriot füzesi koymaya hazırlanıyor.
Bu esnada, kıyamete üç gün kaldığı haberlerini yapan kanalların birinde, yılın meşhur filmi Fetih 1453 televizyonda ilk kez yayınlanır, tarihten sadece ecdadıyla övünmeyi anlayanlar için. Şu üç günlük dünyada bir Başbakan, üniversite kampusüne gelir. Yanında da binlerce polis, polis aracı, gaz bombası, ses bombası, plastik mermi, ambulans, derken yaralananlar, gaz bulutları, protestoya saldırıyla verilen karşılıklar... Kampus biberlenir. ODTÜ’nün halk düşmanlarını, emperyalizmin tosuncuklarını kırmızı halıyla karşılamamışlığı ilk değil. Ama, fethe gelen bir padişah gibi orduyla girmeye çalışmaktaki acz, ilk olmalı.
Üstelik gerekçe çok başkaydı, hatırlayan kaldıysa. Uzaya fırlatılacak bir uydu vardı. Adını da sevdiği ecdattan, daha eskilerden alan. Göktürk 2, aslında önceden törenle Çin’e uğurlanmıştı. Çünkü uzaya oradan fırlatılacaktı. Ankara’da sadece hep beraber izleme töreni vardı: İstiklal Marşı, beyefendinin konuşması, televizyonda uyduyu izleme, toplu alkış, biber gazı, kapanış.
Emperyalistlerin oyununda padişahçılık oynamanın bedeli var. Hele Çin’den olduktan sonra, bu insanlar size uzaya uydu gönderemezsiniz demedi. Uzayın dedi. Gireceği üniversitenin öğrencilerinin yapacağı yürüyüşten ölesiye korkarsa insan, ortalığı polise, gaza, kana boğup, o beğenmeyip “halkına zulmediyor” dediği memleketlere benzetir, ne yaparsınız.
Bugüne kadar Türkler uzayda hikayeleri hep komedinin konusuydu. Artık korkunun.

evrensel.net
BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et