'Oyundan düşülmüş'tür artık...
Fotoğraf: Envato
6-9 Kasım 2012’de Katar-Doha’da toplanan Suriye muhalefetinin oluşturduğu Suriye Ulusal Koalisyonu’nun iki konuda adım attığı gözleniyor. Bunlardan birincisi, muhalefetin, Suriye’de faaliyet gösteren şeriatçı, terör örgütü karakterli grupları dışlayan, ikincisi ise muhalefetin, Kürtlerin taleplerini dikkate alacağı doğrultusunda sözler vererek, onların katılımını sağlamak için adımlar atmış olmalarıdır.
Zaten Doha toplantısının hemen arkasından Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içindeki El Nusra dahil, 14 grup bu muhalefeti tanımadıklarını, “şeriatçı bir Suriye için” mücadele edeceklerini açıklamışlardı.
Geçtiğimiz hafta içinde ise PYD’nin Başkanı Salih Müslim, Doha’da oluşan muhalefet ile yazılı olamasa da Kürtlerin talepleri ve Suriye’nin geleceği ile ilgili, ana hatlarıyla bir “uzlaşmaya” vardıklarını açıklamıştı.
Ve Doha’da oluşan muhalefet böylece batı emperyalizmi ile daha sıcak ilişki kuracak, bir çizgiye çekilmiştir. Nitekim, Doha sonrasında batılı ülkeler ve BM, Suriye muhalefetine ekonomik, askeri ve diplomatik,... destek verme açıklamaları yaptı.
Öte yandan Rusya ve İran’ın da Esad rejiminin var olan yapısıyla gideceğine inançları azalmış, hatta kalmamış görünmektedir. Bu yüzden de İran ve Rusya, en azından son bir aydır, muhalefetle rejimi, Suriye’nin batı emperyalizminin eline tam düşmesini önleyecek bir uzlaşma hattında buluşturmak için girişimler yapmaktadırlar. Önceki gün İran’ın, 6 maddelik bir “Suriye sorununu çözmenin yol haritası” denebilecek bir deklarasyon çıkarması bir rastlantı olmasa gerek.
Batılı ülkeler, Suriye muhalefetini oluşturup biçimlendirirken, Suriye’yi kendileri için daha kolay bir lokma haline getirmek için çalışıyor. Rusya ve İran ise Esad sonrası Suriye’nin kendilerine karşı bir batı üssü olmasını önlemek için manevralar yapıyor.
Peki Türkiye ne yapmaktadır?
Daha Suriye’deki olayların başlamasından itibaren Türkiye, Esad rejiminin, Türkiye’nin muhalif silahlı gruplara yardımıyla uluslararası platformlarda gürültü kopartılırsa, kolayca devrileceğini ve yeni kurulacak rejimin de Türkiye’nin “abiliğini” gönüllü kabul edeceğini öngörerek, Suriye batağına boylu boyunca atlamıştı.
Burada Türkiye’nin iki jokeri vardı; uzun sınır ortaklığını kullanıp mülteci kitlesini büyütüp onlara ev sahipliği yapmak ve terörist şeriatçı grupları destekleyip organize etmek!
Ancak şimdi bu iki “joker” de Türkiye’nin başının belası haline gelmiştir. 150 bine yaklaşan mülteci kitlesi ekonomik ve sosyal problemler de üreten ayrı bir soruna dönüşürken, şeriatçı terörist çeteler, batılı ülkeler tarafından, en azından, artık “istenmeyen güç” olarak tecrit edilmek istenmektedir.
Dahası batılı ülkeler Suriye muhalefeti üstündeki Türkiye etkisini azaltmak ve Suriye’de “oyun kurucu” rolünü etkisiz kılmak için önlemler almışlardır. Son “muhalefet” toplantısının Türkiye dışında yapılmasının bir nedeni de budur.
Belki Türkiye’nin silahlı şeriatçı gruplarla ilişkileri sürmektedir ama oluşan büyük resim üstünden bakıldığında, Türkiye Suriye’de etkin bir güç olarak Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olma imkanını yitirmiş görünmektedir. Bir yanda Rusya ve İran öte yanda ABD, İngiltere, Fransa, hatta Mısır düne göre daha etkin bir pozisyona gelirken, Türkiye dünkü pozisyonunu da kaybeden bir yola itilmiştir.
Evet Türkiye, mültecilere “iyi baktığı” için övülmektedir ya da topraklarına patriotlar yerleştirilirken “NATO toprağı” ilan edilmektedir ama gerçekte, Türkiye büyük ölçüde “oyundan düşürülmüş”, Suriye’ye “büyük abilik” iddiasının kefaretini ödeyeceği bir konuma itilmiştir.
Evet burası Ortadoğu’dur; yapılan anlaşmaların, verilen sözlerin tutulan mevzilerin hiçbir kalıcılılığı yoktur. Ancak Türkiye’yi Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin soktuğu açmaz da ortadadır ve Oratadoğu’nun pek çok beklentiyi kışkırtan kaypak zemini bile bu politikalardan bir fırsat yaratmaya yetmez görünmektedir. Çünkü “ölü atı kırbaçlayarak” kazanılacak bir yarış değil bu.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00