Kuvvetler ayrılığı kurban olsun sana
Fotoğraf: Envato
Kuvvetler ayrılığı diye tarif edilebilecek bir sistem Türkiye’de var mı? Varsa hangi ölçüde işlevsel ve nerelerde kendini hissettiriyor? 1920’den cumhuriyetin ilan edildiği 1923 tarihine kadar meclis içi tartışmalara baktığınızda resmen partiler olmasa da yasama-yürütme ayrılığından söz edebiliriz. Zaten bu nedenle daha çok meclis hükümeti modeline benzediği iddia edilir. Çok partili dönemden itibaren sorguladığınızda ise bugün dahil meclisin yürütme organı karşısında ciddi bir anlamı olmadığını kolayca söyleyebiliriz. Özellikle seçim ve siyasi partiler düzeni bunun en önemli nedenlerindendir.
Yargı ile yürütme ilişkisine gelince, adları değişse de neredeyse tüm tarih özel yetkili olağan üstü mahkemeler tarafından şekillendirilmiştir. Zaman zaman siyasi iktidar ile askeri bürokrasi ya da yargı arasında yaşanan kavgalar elbette göz ardı edilmemelidir. Zaten Başbakan Erdoğan’ın şikayetçi olduğu ‘kuvvetler ayrılığı’ konusu da buradan kaynaklanmaktadır.
Başbakan Erdoğan aslında öylesine güçlü bir iktidar kurdu ki, muhtemel muhalefet alt yapısını da ancak kendisi şekillendirebiliyor. Kendi sözleri ile gündemi belirliyor. Beklenti ya da korkuları yönetiyor.
Ona öğretilen tarihte, yargı mensuplarının padişahlara, sultanlara rağmen hüküm verme cesaretine dair örneklerin fazla bir anlamı yoktur. Osmanlı ya da Selçuklu mirasının yüklediği misyonu ‘güçlü lider’ ekseninden okurken, kurumları da O’nu anlayıp ayak uydurabildikleri ölçüde işe yarar görüyor.
Türkiye muhafazakarlarının tarih okumalarında en sorunlu noktalardan birisi ‘fetret dönemi’ üzerine yoğunlaşmamalarıdır. Aslında hem düşünsel hem toplumsal dinamizm açısından en hareketli dönemleri ‘fetret’ diyerek geçiştirmek, arızi, istisnai bir durum olarak tarif edip, işin içinden çıkmak kolaylarına gelmiştir.
Dünü okuyamadığı gibi bugünü de anlamak istemiyorlar. En azından ‘batılı devletlerin’ propagandasından da kaynaklansa, Ortadoğu halklarının Osmanlı algısının Ankara’dan sanıldığı gibi hayranlık ve özlemden ibaret olmadığının bile farkında değiller.
Kuvvetler ayrılığı, insanlık mücadelesinin önemli kazanımlarından birisidir ve uğrunda ödenilen bedel son derece yüksektir. Bunu önemseyip önemsememek elbette her siyasetçinin kendi tercihidir.
Başbakan Erdoğan’ın ülke için yaptığı iyilikler ve ileri demokrasi hamlelerine minnet borcumuzun, ‘kuvvetler ayrılığı kurban olsun sana’, ‘ne önemi var, nasıl arzu ediyorsan öyle yönet’, ‘hangi siyasal sistemi daha faydalı görüyorsan onunla hükmet’ sözlerinden başka bir şey duyulmasını imkansızlaştırdığı bir ortamda yaşıyoruz.
- Yazılı olmayan kurallar 11 Nisan 2015 01:00
- Muhalefetin gücü ve farkındalık 04 Nisan 2015 00:57
- Katırlar da ağlar 28 Mart 2015 01:00
- Halife efendimiz aldatılmış hükümsüzdür 21 Mart 2015 00:52
- Ben aday olmazsam kim olmalı? 14 Mart 2015 01:00
- Erdoğan’ın faizci arkadaşları ? 07 Mart 2015 00:54
- Türkmenistan modeli dururken ne Meksika'sı? 28 Şubat 2015 01:00
- Kavganın büyüğü 21 Şubat 2015 00:52
- En yeni Türkiye 14 Şubat 2015 01:00
- İşlevsiz parlamento, tutarsız başkanlık 07 Şubat 2015 00:52
- Herkes radikal solmuş meğer 31 Ocak 2015 00:53
- Deli deliyi görünce 17 Ocak 2015 01:00