Hâlâ buradayız
Bu yazıyı okuyabiliyorsanız; kıyamet kopmamış demektir. New York Times’in 1910 yılında Halley Kuyrukluyıldızı dünyaya çarpmayınca attığı manşet gibi; “Hâlâ Buradayız”...
Evet, hâlâ olduğumuz yerdeyiz! 4 santim karın esaretinde. Yoldan çıkan metrobüslerin, yılın ilk karıyla birlikte tatil edilen okuların kentinde... Çöken metrobüs sistemi, kapanan yollar... Tatil olan okullar, iptal edilen okul, kreş servisleri... “Kıyamet günü” yolları bomboş bir Cuma sabahı...
Hâlâ olduğumuz yerdeyiz. Her yıl olduğu gibi; yeni yılı yeni zamlar ile karşılamaya hazırlanan bir hükümetin yönettiği ülkede. Sadece sigaraya gelecek zam; yüzde 31. Paket başı iki liraya yakın. Günde bir paket içene, ayda 60 lira ek yük! Ve asgari ücrete öngörülen zam; sadece yüzde 3. Hepi topu düz hesap 20 lira var yok.
Sevinsek mi; kopmadığına kıyametin... Katliam günlerini “rahat rahat” anabiliriz artık. Davaları mahşere kalmasın diye. Maraş’ı, 19 Aralık’ı ve Uludere’yi...
Öldürülenleri anarken; yaşıyoruz ya; nefes alıyoruz ya hala; buna da şükür diyebiliriz bir yandan... Medyanın şişirdiği kıyamet balonunun, zaten beklendiği gibi boş çıkmasıyla eğlenebiliriz. Yapıla yapıla klişeleşmiş kıyamet esprilerini bir gün daha uzatabiliriz.
Sıradaki yeni “geyik” gündeme kadar en fazla birkaç gün bekleriz... Sonuçta burası Türkiye! Hiçbir şey olmasa, bir AKP’li yetkili çıkar konuşur nasılsa... Bir kadın milletvekiline “haddini bildiren sözler” havada uçuşur mesela... “Cinsel organı hakkında açıkça konuşması”ndan ötürü duyulan “mahçubiyet” dile gelir. Türkiye’ye bakıp utanacak tek şeyi vajina sözünde gören gözler de, “hâlâ burada” maalesef!
“İkide bir bana bakıyorsunuz, ben mahçup bir insanım. Zarif bir hanımefendinin ikide bir bana dönüp bakmasından doğrusu, sıkılabilirim” diyebilir koca koca adamlar... Gözlerimizin içine baka baka konuşurken, fazlasıyla öfkelendiğimiz nicesi var oysa... Biz söylesek, başımıza gelecekler belli...
Hâlâ olduğumuz yerdeyiz, dedik ya... Olmadı, bir televizyon dizisi bulunup esip gürlenir. Kanuni’nin Hürrem’i hükümet aşkıyla namaza durduğundan; bir başka dizi elbette... Namaza değil de, isyana duranların başına gelecekler belli. ODTÜ’lü gençlere gözaltı operasyonu başlar mesela. Sabahın köründe... İntikam “soğuk yenen bir yemek” bile değil iktidar için; “bir daha olamasın” diye elinden geleni ardına koymuyor bu yüzden...
“Hâlâ buradayız”, onca geyik muhabbetinin ardından... Koca Maya uygarlığını kanları ve emekleri ile var eden köleleler kadar değeri yok; bu ülkede işçilerin ... Kanlarıyla, terleriyle ayakta tutuyorlar bu yıkılası dünyayı...
Keşke koca bir tufan gelse, bir günde silip götürse bütün çirkinlikleri, adaletsizlikleri... Keşke, mahşere bırakılmış bütün ahlarımızı duyacak, bütün davalarımızı görecek, ilahi adaleti getirecek bir güç olsa... Keşke Sur’u üfleyerek bütün insanlığı ayağa kaldırabilecek bir İsrafil olabilse...
Şems-i Tebrizi’nin “ne bilirsin, belki yerin altı üstünden iyidir” sözü aklımızda. Keşke yıkılıverse bütün bu düzen, daha iyisini kurmak üzere...
Ama olmuyor işte; ne Maya’nın takvimi, ne Asur’un tableti, ne Sümer’in efsanesi, ne kutsal kitapların büyük küçük alametleri yetmiyor buna.
Sözcüğün anlamı açık; “kıyam-et”... Ayağa kalk...
Ne gökten, ne yerin altından bir kurtarıcı beklemeden...
Kopacaksa böyle bir kıyamet kopacak. Er ya da geç...
O güne kadar, biz “hâlâ buradayız”...
Evrensel'i Takip Et