Yeni yıl üstüne
Yeni bir yılı daha geride bırakırken hüzünle kaplı benliğim. İnsanlık değerlerinin ayakaltı edildiği, paranın efendi olduğu, savaşların, şiddetin körüklendiği, yoksulluğun kol gezdiği bir gezegende yaşayabiliyor olmanın hüznü bu. Daha şimdiden gelecek yılın bu günleri aratacağının ipuçlarını görebilmenin, anlayabilmenin içe atılan dayanılmaz sıkıntısı, öfkesi var üzerimde. Küreselleşmenin dayattığı neo liberal politikaların Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi ülke halklarını soktuğu ekonomik krizlerde insan trajedilerinin bize yansıyabilen küçük bir yüzü bile günümüzü alt üst etmeye yetiyor. Fatura her zaman olduğu gibi emekçilere, dar gelirlilere ve emeklilere çıkıyor. Az önce Euronews’te bir habere takıldım. İspanya, Portekiz ve Yunanistan’da Noel dolayısıyla evlerine, çocuklarına gıda ve giyecek götürebilmek için insanlar Kızıl Haç ve benzeri yardım kuruluşlarının önünde kalabalıklar oluşturmuşlar. Orada bulunmaktan duydukları sıkıntılı ruh halleri, muhabirin sorularına verdikleri yalın ama insanın içini donduran söylemlerinden de anlaşılıyor. Sonra halkları için huzursuzluğun ve acının hiç dinmediği Orta Doğuyu düşündüm. Kendi ülkemi ülkemin yoksul acılı halklarını da elbet .Yazılısı görseli ile medya yayınları Türkiye’nin parlak iktisadi durumunu dillendiriyorlar her fırsatta.. Gazete sayfaları ve televizyon ekranları sermaye şirketlerinin reklam bültenlerine dönüşmüş durumda. Madalyonun arka yüzündeki gerçek ise bu değil. Emek insanlarını her gün biraz daha yoksullaştıran iktisadi politikalar, dar gelirliye, emekliye de soluklanacağı bir yaşam alanı bırakmıyor. Doğuda, Güneydoğuda, ayrımcılığın de etken olduğu açlık ve yoksulluk ağır kış koşullarında yaşamı büsbütün zorlaştırıyor. Devletin eli kökenine bakmaksızın burada yaşayan halklara ne kadar uzanabiliyor. Ya da uzanamıyor mu? Günümüz medya düzeninde okur-izleyici olarak bunu öğrenebilme şansımız bile yok. Yeni bir yılın eşiğinde bireyler kendi muhasebelerini de yapmalılar diye düşünürüm. Yaşamsal değerler adına, hak, hukuk adına, insanlığı yüceltmek adına yaptıkları, yap(a)madıkları ile yüzleşmeliler. Bireyler kadar devletin de, siyaset kurumlarının da kendileri ile yüzleşme, eylemlerini sorgulama zamanı olmalı yeni yıllar...Yapılmış bir yanlış, yurttaşlara verilmiş bir zarar varsı özür dileyebilmeli devlet erki. Çağdaş demokrasilerin, şeffaf yönetimlerin de gereğidir bu. Uludere katliamı birinci yılına giriyor. Hâla üzerindeki sis perdesi kaldırılmadı. Hâla sorumlu bulunamadı. Hâla öldürülen 38 can için bir özür sözcüğü çıkmadı yetkili ağızlarından Halk arasında yerleşmiş deyimdir. “Devlet Baba”, Devlet Ana sözcükleri. Bu devletin aynı coğrafyada yaşayan kökeni, dini, cinsiyeti ne olursa olsun tüm yurttaşları kucaklaması anlamını içermez mi? Yoksa devletin Analığı Babalığı, ötekileri dışlayarak yalnızca yandaş bellenen bir zümre için mi? Ülkeyi büyük bir ceza evine çevirmek, düşünceyi ifade özürlüğünün önüne engeller koymak, gazetecileri cezaevlerine tıkmak, işten attırmak ve ağır para cezaları ile korkutmak, tek tip düşünen bir gençlik yaratmak hevesiyle düşünen, sorgulayan gençliği yıllar öncesinin cunta dönemleri gibi potansiyel tehlike olarak görmek nasıl bir yönetim tarzıdır? Bu karmaşa ve baskıya demokrasi denilebilir mi? 2013’ün eşiğinde şimdi insandan, insan haklarından, barıştan, emekten ve daha eşitlikçi bir siyasal düzenden yana olanların birliktelik zamanı. Dünyanın neresinde canı yanıyorsa insanlığın, orası için omuz omuza olmak zamanı... Savaşlara karşı durmak barışı savunmak zamanı. Kimin elinden ne geliyorsa. Yazıyla, şiirle, şarkılarla resimle, heykelle, karikatürle. Başka bir dünya mümkün diyebilmek...
Yeni yılı Fransız şair Jacques Prevert’in bir şiiri ile karşılamak istedim. Metin Cengiz’in çevirisinden okuyalım:
Savaş
Ormanları yok ediyorsunuz
aptallar
ormanları yok ediyorsunuz
Şu eski baltayla genç ağaçları
kaldırıyorsunuz ortadan
Ormanları yok ediyorsunuz
aptallar
ormanları yok ediyorsunuz
ve koruyorsunuz
yaşlı ağaçları kökleriyle
takma dişleriyle
Ve bir tabela asıyorsunuz
iyilik ve kötülük ağaçları
Zafer ağaçları
Hürriyet ağaçları diye
Ve çölleşmiş orman pis kokuyor
ölü,eski bir ağaç gibi
ve çekip gidiyor kuşlar
kala kala
siz kalıyorsunuz orda ötmeye
kalıyorsunuz orda
aptallar
ötmeye ve boy göstermeye
Evrensel'i Takip Et