24 Aralık 2012

'Dinlenme' var, dinlenme var

Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta bir televizyon kanalında, “Ben de dinleniyorum. Evimin altındaki çalışma ofisimde dinleme cihazı bulundu!” diye yakınmasını o günden beri, haber programlarının sunucuları, “Gündeme bomba gibi düştü!” diye yeniden yeniden gündeme getiriyor. Aradan geçen günler de Başbakanın dinlenmesiyle ilgili başka ofislerde de aramalar yapıldığı bazı dinleme cihazları bulunduğu haberleriyle desteklendi. Dahası, Başbakanlıkta “tadilat yapılması” ve Başbakanın koruma müdürleri ile personelinin tümden değiştirilmesinin de “böcek yerleştirilmesi”yle bağlantılı olduğu anlaşılıyor.
Başbakan Erdoğan çalışma ofislerine dinleme cihazları yerleştirilmiş olmasını, “derin devletin hâlâ bitmediğine” bağlayarak, dinlenmiş olmasını “haberleşme özgürlüğünün ihlaline” ilişkin hükümete yönelik eleştirileri de boşa düşürmeyi amaçlıyor.
Evet, “Başbakanın bile dinleniyor” olması “vahim” bir durumdur ama haberleşme özgürlüğüne ilişkin bir durum değildir. Dahası bu Başbakanı dinleme işinin derin devlet işi olması bile şüphelidir!
Çünkü bugün Obama da Putin de, Merkel de, … aklınıza gelen gelmeyen bütün devlet başkanlarının, başbakanların, önemli devlet görevlerinde bulunanların evleri, ofisleri dinleniyor olabilir; “dinleniyordur” da.
Bu tür “dinleme”leri, “casusluk” faaliyetleri kapsamında yabancı istihbarat kuruluşları yapabileceği gibi, rakip siyasi güçler, hatta kendi partilerinden muhtemel rakipleri de yapıyor olabilir Ve tabii “derin devlet organizasyonları” da boş durmaz.
Ama bu dinlemelerin hiçbirinin bugün şikayet edilen “haberleşme özgürlüğünün ihlali” ile bir ilgisi yoktur.
Asıl şikayet edilen haberleşme özgürlüğünün ihlali ise bizzat devletin emniyet güçleri, savcıları ve mahkemeleri tarafından yapılmaktadır. Devletin imkanlarını kullanan emniyet, kimi zaman yasal olmayan biçimde “muhalif odakları”, “düşman gördüğü” çevre ve kişileri dinlemektedir. Bu dinlemelere resmiyet kazandırmak için mahkemeler başvurulduğunda da pek çok örnekte görüldüğü gibi, savcılar ve yargıçlar sadece telefon numarası yazılı evrak üstünden dinleme yetkisi vermektedir. Ve dahası “dinlenenle” konuşan birçok kişi de “dinlemeye takılmakta” takip olunan olayla hiç ilgisi olmadığı halde dosyalarda sanki olayın failiymiş gibi telefon konuşmaları e-postaları, deşifre edilmektedir. Dolayısıyla devletin kurumları ya yasa dışı bir biçimde vatandaşı dinlemeye alarak ya da dinleme talebini kötü niyetle kullanarak iletişim özgürlüğünü ihlal etmektedir. Şikayet edilen ve haberleşme özgürlüğü ihlali denilen bunlardır!
Başbakanın “Beni de dinliyorlar” demesi, bunun “haberleşme özgürlüğü ihlali”nin bir örneği olarak sunulması bir çarpıtmadır. Dahası bu yaklaşım, vatandaşın haberleşme özgürlüğünün ihlal edilmesine de kamuoyu nezdinde meşruiyet kazandırmakta, onu normalleştirmektedir!
Çünkü, Başbakanın bile dinlendiğini söylediğini gören, duyan vatandaş; “Ohoo, Başbakan bile dinleniyormuş, ben haydi haydi dinlenirim. Öyle iletişim özgürlüğü filan diye ne çenemi yorayım ne de kendimi!” diyecektir.
Oysa ortada Başbakanı dinleyen Başbakanı dinlemektedir Erdoğan’ı değil. Ve bu yasa dışı suç olan bir dinlemedir ve failleri bilinirse cezalandırılır.
Ama vatandaşı izleyen, dinleyen devlet görevlisidir ve bunların takibi olmamaktadır. Kimi açıkça suçüstü yapılan dinlemelerde bile cezalar paraya çevrilip devlet tarafından ödenmiştir.
Dolayısıyla haberleşme özgürlüğünü savunmaya devam etmeliyiz. Bu Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinin bir alanıdır. Ama Erdoğan’ın dinlenmesinin bununla bir ilgisi yoktur. Ve Başbakana düşen “Beni de dinliyorlar” diye dinlemeyi meşrulaştırmak değil kendisini dinleyeni de buldurmak, vatandaşı dinleyeni de engellemektir. Aksi halde haberleşme özgürlüğünü” ihlal eden hükümet olarak görülmeye devam edileceklerdir. Çünkü vatandaşın dinlenmesi hükümetin politikalarının doğrultusunda yapılan bir şeydir.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

Toplu sözleşme sürecinde olan kamu işçilerinin, Türk-İş ve Hak-İş yöneticilerinin üzerinde anlaştığı sözleşme taslağının kendilerinden gizlenmesine tepkisi büyüyor. Bu hafta hükümete sunulması beklenen taslağın onayları alınmadan masaya konmamasını isteyen işçiler, “Biz mücadele etmezsek sözleşmenin sonu belli” diyor.

22 bin 131 TL: Türk-İş’in açlık sınırı

72 bin 88 TL: Türk-İş’in yoksulluk sınırı

30 bin TL: Kamuda ortalama ücret

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et