Kocaman isyan ve entelektüel holiganlar...
Aykut Kocaman’ın istifasıyla, memleketin futbol üzerine kalem oynatan her kesimi, hocanın duruşu ve karakteri üzerine bir analize girdi. Sportif açıdan, 3 kulvarda yürümeye devam eden bir teknik direktörü başarısızlık ile itham etmek kolay değil. En kolayı, zaten “gülmüyordu” diye başlayan saçma analizler. Meğer memleket Freud psikanalizi üzerine uzmanlık yapmış yorumcularla doluymuş, öğrendik.
Kocaman’ın,“futbol âleminin karakterinin” mihenk taşı olması, oynadığı yıllardaki sıra dışı yeteneklerinden gelmiyor. Ligde 212 golün altına imza atması, kıvrak çalımları, jimnastikçilikten gelen yeteneklerini futbol ile birleştirmesi, bütün bunlar benim kuşağımın anılarında yaşıyor. Bugün ise, Kocaman, futbolculuğunun ötesinde bir “duruşu” temsil ettiği için yargılanıyor, yeriliyor ya da övülüyor. İlginç olan Kocaman’ı yerenlerin, siyasal yelpazenin ve renk severliğin her tarafına dağılmış olması. Bildiğiniz “ne İsa’ya ne Musa’ya” yaranamama durumu.
Türk futbolunda, tribün kültüründen gelen, emeğe sahip çıkan herkesin sahipleneceği “Kocaman duruşu” diye bir adlandırma yapmamız mümkün. 96’da Trabzonspor karşısında kazanılan 2-1’lik galibiyet sonrası “Bütün sezon uğraşıyorsunuz, bütün emekleriniz tek maçla heba oluyor, kendi galibiyetimize seviniyorum ama Trabzonlu arkadaşlarım için üzülüyorum” açıklaması “Kocaman duruşunun” başlangıcı. Kendi emeği kadar rakiplerinin de emeğini sahiplenen bir duruş. Nasıl bir ironiyse artık, yaşı o döneme yetmeyen Trabzonlu taraftarlar, bugün en çok Aykut Kocaman’a küfür ediyorlar. Açıklama sonrasında Aykut ve Oğuz’un Fenerbahçe’den gönderilmesi ve Galatasaray’ın dört sene üst üste şampiyon olduğu döneme girilmesi kimi genç Fenerbahçeliler tarafından bile çoktan unutuldu.
Fenerbahçe taraftarı için Aykut Kocaman’ın bambaşka bir anlamı var: 3 Temmuz süreci, siyasal analizlerine hala güvenilen kimileri tarafından bile, Fenerbahçe’nin “şike” suç üstüsü olarak algılanıyor. Oysa 3 Temmuz süreci, çoğu muhalif sıfatlıyı, sırf Fenerbahçe’ye karşı duydukları nefret nedeniyle, “entelektüel holigan” konumuna getirdi.
“Entelektüel holigan”lardan Kenan Başaran geçmiş günlerde yazıyordu; “Fenerbahçe Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında birçok benzerlik var. Öncelikle hali hazırda iki cumhuriyeti yöneten kişiler birbirlerine çok benziyor.” Ne var? Güzel benzetme yapmış diyebilirsiniz: iyi de sen ikincisine karşı yazdığın zaman medyada bir daha iş bulamazsın, birincisine ise vurmak serbest diye sormazlar mı adama? Sorarlar ama korkulur mutlaka bir cevap hazırlamıştır...
Aykut Kocaman, 3 Temmuz sürecinde, başkanı ve yönetim kurulunun önemli üyeleri içeri alınmışken, dışarıdaki yönetim kurulu üyeleri ağzını açamaz ve kimileri iktidarla kendini kurtarmak için pazarlıklar halindeyken, Ali Koç ile birlikte en omurgalı duruşu sergiledi. Aziz Yıldırım cezaevinden çıktıktan sonra bile susarken, Kocaman camianın haklarını korumaya çalıştı. Bu gün medya üzerinden Aykut Kocaman’a karşı yürütülen linç kampanyasının yegane nedeni 3 Temmuz sürecindeki dik duruşudur.
“Entelektüel holigan”lar ya yazmaz, ya da itibarsızlaştırmak için yazarlar ama; Caner’in söylemediği “lan” kelimesi üzerinden ceza alması, bu satırlar yazıldığı sırada ne olacağını bilinmeyen ama ağzından tükürük çıkmadığı görüntülerle kanıtlanan Meireles’in aldığı 12 maçlık ceza, Aykut hocaya ağır geliyordu. Kimileri dalga geçmeye çalışsa da, Kocaman “bize kimin verdiğini bilmediğimiz bir ceza var hala onu çekiyoruz” derken bir gerçekliğe işaret etmeye çalışıyordu. Bütün bunların üstüne, Karabük maçı sonrası, adeta fırsat bekleyen bazı yaşça genç Fenerbahçelilerin, son on yıldır Fenerbahçe tribünlerinde yerleştirilmeye çalışılan tribün kültürünün tamamen dışında gerçekleşen tepkisi Aykut hocanın istifasına neden oldu. “Artık bunu devam ettirebilecek gücü kendimde hissedemiyorum” derken siz de bunu yaparsanız her şey boş mesajını veriyordu.
Tanıl Bora, “Aykut Kocaman’ın trajedisi, karakterini zorlaya zorlaya bu alemde, var olmak gibi geliyor bana” diyor ya, aynı hissiyatı bence medyanın sözde radikal kalemleri kendilerine de yöneltmeli; acaba “radikal bazı kalemler” karakterlerini zorlaya zorlaya yandaş medya aleminde var olmaya mı çalışıyor? “Fenerbahçe’ye 3 Temmuz sürecinde haksızlık yapıldığını düşünmüyorum” diyen Erkan Goloğlu’na karşılık mesela Ahmet Şık’ın “Fenerbahçe davası şike davası değildir, tıpkı KCK, Ergenekon, Balyoz, Oda Tv gibi bir torba davadır” analizi yapmasına bir cevabınız var mı? Mehmet Baransu ve Rasim Ozan Kütahyalı ile aynı cümleleri kurmak sizi rahatsız etmiyor mu? Gibi sorular yanıt bekliyor.
Kocaman’ın istifası sonrası, Mehmet Baransu, “Aziz Yıldırım eğer taraftarı kaybederse Yargıtay kararı 6 ay sonra değil 3 ay sonra çıkar. Siyaset şu anda Aziz Yıldırım’ın güç kaybetmesini bekliyor” saptamasını yaptı ama Baransu’ya ve “entelektüel holigan”lara kötü haber, Fenerbahçe Cumhuriyeti sizin yandaşlarınızdan daha “ileri demokrasi”ye sahip…
Not 1: Fenerbahçe tribününün el emeği göz nuru pankartlarını yapan, koreografileriyle, duruşlarıyla endüstriyel futbola karşı tribün kültürünü gelecek nesillere devretmeye çalışan tribün emekçisi Cefakar Kanaryalar grubu kuruluşlarının 14. Yılını kutluyor. Nice senelere.
Not 2: Bu satırları yazdığım sırada hala belirsizlik olsa da Aykut Kocaman’ın istifasını geri alması olası gözüküyor, Aykut hocaya tek önerim sözde genç olanların söylediklerini bırak, okul açığın dediği gibi “Sen Bizim Kocaman Umudumuzsun”.
EVRENSEL'İNMANŞETİ
317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri
204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'
0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

Özel yetkilendirilmiş TBMM komisyonu gündemde

'Ömrümüzü verdik, emekli bile olamadık'

Ukraynalı Gazeteci Guz: Ukrayna, ABD desteğini korumak için çıtasını düşürecek

Evrensel'i Takip Et