26 Aralık 2012

Üşüyorum Roboskî'de

Muktedirler, topraklarımızın arasına sınırlar çizmiş ve buradan şuraya geçmek yasaktır buyurmuşlar. Diğer yanda akrabalarımız, kardeşlerimiz, dostlarımız ama ne çare diğer tarafa geçiş, onlarla temas yasaklanmıştır. Gidiş-gelişimiz pasaporta bağlanmıştır. Geçersek adımız kaçakçı, şaki ya da teröristtir. Pasaporta alışamayan biz Kürtler kendi topraklarımızda acımasız kirli bir savaşa ilave, baş edilmesi namümkün bir yoksulluğa da mahkûm edilmişiz. Ülkenin insanları yeni bir yıla hazırlanırken, biz 28 Aralık gecesi yola çıktık Roboski’den ya kısmet diye. Aralık soğuktur, hem de dondurucu soğuk ve yarın 28 Aralık. Yarın tam olarak, Roboski Katliamının üzerinden bir yıl geçmiş olacak ve ben üşüyorum Roboski’de.
28 Aralık; üşüyoruz 34 can, Roboski’nin karlı geçitlerinde ısınmak için birbirimize sokuluyoruz. Önümüzü askerler kesmiş, yukarda heronlar dolanıyor. Acep niye? Biliyorlar oysa biz hep bu yolu kullanıyoruz, buradan geçtikten sonra karakolun önünden de geçeceğiz. Bizi giderlerken de gördüler. Çoğumuz bıyıkları henüz terleyen, 18 yaşlarında, öğrencileriz. Ne oluyor, taranıyoruz, savaş uçakları bombalarını bedenimizin üzerine boşaltıyorlar. Gökten bomba yağıyor aniden. Bedenlerimiz parçalanıyor, yanıyoruz da. Kanlarımız, beyaz karın üzerinde akarak birbirine karışıyor. Ne tuhaf bir durum bombalar bedenimizi yakarken üşüyoruz. Bedenlerimiz paramparça. Ailelerimiz silah seslerini duyuyor. Koşuyorlar, ambulanslar bize yetişmeye çalışıyor, ama oda ne izin vermiyorlar, sanki hepimiz ölsün istiyorlar, buna tanık bırakmak istemiyorlar. Biz üşürken, bedenlerimiz parçalanırken, kanımız birbirine akarken, uzuvlarımız savrulup birbirine karışıyor. Kalbimden kan boşalıyor bembeyaz karın üstüne, bembeyaz kar kırmızıya boyanıyor, bembeyaz kar kırmızıya çalarak eriyor, bedenimden kan çekiliyor. Kup kuru bir dal, bir yaprak parçasıyım. 34 can savrulup dağılıyoruz, her bir parçamız bir yerde. Kırılmışız dalından, kanı tükenmiş bedenlerimizi alıyorlar battaniyelere.
Gözlerim kapanınca Van-İran sınırındayım. Van Özalp’te da aynen böyle yapmıştı General Muğlalı. Orda da 33 candık, sıraya dizdiler ve kurşunladılar bedenlerimizi. Sırayla bir lahzada yere yığıldık. Kanımız boşaldı yine ve artık Temmuz kadar sıcaktık. Katillerimize terfiler verilirken, biz Ahmet Arif’in sesinden 33 Kurşun destanını dinliyorduk.
***
Vurulmuşum  
Düşüm, gecelerden kara  
Bir hayra yoranım çıkmaz  
Canım alırlar ecelsiz  
Sığdıramam kitaplara  
Şifre buyurmuş bir paşa  
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız  
Kirvem, hallarımı  aynı böyle yaz  
Rivayet sanılır belki  
Gül memeler değil  
Domdom kurşunu  
Paramparça ağzımdaki...
33 Kurşun, Maraş, Dersim, Zilan, Nevala Kasaba ve diğerleri…
Vurun ulan, Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş  közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
***
Van’da General Muğlalı bu vebalden kurtulamadı, nasıl tarihe bir kara leke olarak geçtiyse; Roboski Katliamının sorumluları da kendilerini bu vebalden kurtaramayacaklardır. Muktedirler ‘Kürt Sorunu, Roboski Katliamı’ ifadelerini yasaklasalar da, ‘içlerinde PKK’liler vardı’ gibi iftiralar atarak kendilerini kurtarmaya çalışsalar da, artık ok yaydan çıkmış, bu katliamın üstünü kapatma ve unutturmalarının treni kaçmıştır. Ne yaparlarsa yapsınlar ileri demokrasi martavallarıyla artık Kürt ve Türk halkını kandıramayacaklar. Her yapacaklarına Roboski’de öldürülen çoğu 20 yaşın altında 34 Kürt gencinin kanı bulaşmıştır. Vebalden kurtulmanın tek yolu, katliamın sorumlularının yargı önüne çıkarılması ve muktedirlerin halktan özür dilemesidir. Her gün yeni bir yalan üretmesi değil. Bunu böyle bilmeleri gerekir. İstediğimiz adalettir, merhamet veya acıma değil, sadece ADALET…

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et