Kamu-Özel ortaklığı -2
Fotoğraf: Envato
Son yıllarda kamuya ait ne varsa haraç mezat satıldı. Buna paralel olarak kamu hizmetlerinde de yoğun bir ticarileştirme sürecinin yaşandığı biliniyor. Bu süreçte “kamu” kavramına adını veren “halk” (public) anlayışından hızla uzaklaşılarak, tamamen piyasa odaklı yeni bir “kamu” anlayışı oluşturulmaya çalışılıyor.
En temel kamu hizmet alanları, “finansman ihtiyacı” bahane edilerek kamu özel ortaklığı adı altında yerli ve yabancı sermeye güçleriyle işbirliği içinde çeşitli proje ve ihaleler üzerinden hızla piyasa ilişkileri içine çekildi. Bu durum kaçınılmaz olarak, “kamu yararı” yani “halkın yararı” kavramını yeniden tanımlamayı beraberinde getirdi. Artık kamu yararı halkın değil, sermayenin ve dolayısıyla piyasanın dönemsel ihtiyaçlarına, orta ve uzun vadeli hedeflerine göre belirlenecek.
Kamu özel ortaklığı kavramının Türkiye’nin gündemine girmesi çok eski değil. 2007 yılında Sağlık Bakanlığı bünyesinde “Kamu-Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı” kuruldu. Zamanla yapmayı planladıkları ihaleler ortaya çıktığında, sağlıkta dönüşümün asıl amacının sağlıkta mutlak piyasa egemenliği olduğu net bir şekilde görülmeye başlandı.
Kamu-özel ortaklığı modeline göre; hazine arazisi üzerinde, “ortak girişim” şeklinde özel bir şirket ya da sermaye grubu hastane ya da okul inşaatı yapacak. Söz konusu şirket, sağlıkta ya da eğitimde bir taraftan her türlü altyapı ve donanımı sağlarken, diğer taraftan oluşacak ticari alanları “etkin bir şekilde” işletecek. Bunun anlamı bir süredir tohumları ekilen “kullanan bedelini öder” ilkesinin kural haline gelmesi.
Devlet, okul ya da hastane inşa eden, teknik donanımını sağlayan, sağlık ya da eğitim hizmeti dışındaki temizlik, yemekhane, kantin, otopark, alışveriş, güvenlik vb gibi hizmetleri de sunan şirkete 49 yıla kadar yapılacak sözleşme süresi içinde kira bedeli ödeyecek. Sadece sağlıkta 49 yılda ödenmesi planlanan kira bedelinin 50 milyar TL olacağı tahmin ediliyor.
Başbakan’ın kuvvetler ayrılığı üzerinden yargıyı eleştirmesine neden olan “şehir hastaneleri” ile bu aralar hazırlık ve tanıtım toplantıları yapılan “Eğitim kampusları” projeleri, tipik birer kamu özel ortaklığı uygulamaları. Bu hazırlıklar tamamlandıkça, şehir merkezinde bulunan ve arazisi değerli hastane ve okullar şehir dışında taşınacak. Değerli arazileri ise muhtemelen alışveriş merkezi ya da iş merkezi yapılmak için ihaleye çıkarılacak.
Halkın büyük bir bölümüne cazip gelen “beş yıldızlı otel konforunda hastaneler, okullar istemez misiniz?” palavraları eşliğinde pazarlanan kamu-özel ortaklığı, halk için sağlığın ve eğitimin tamamen paralı hale gelmesi, daha fazla borçlanma, taşeronlaşma, esnek ve güvencesiz istihdam, kamu emekçilerinin mali ve sosyal haklarının tasfiyesi anlamına geliyor.
Kamu-özel ortaklığının uygulama ve hedefleri ile kamuda sınırlı iş güvencesini ortadan kaldırmaya yönelik uygulamalar birlikte ele alınmak zorunda. Öncelikle sağlıkta ve eğitimde, sonra tüm kamuda sözleşmeli ve taşeron çalıştırmanın ön planda olduğu, iş güvencesinin ve ücretlerin rekabet ve bireysel performans ile belirlendiği, kamuya özgü yeni bir “despotik fabrika rejimi” ile karşı karşıya kalınması kimse için şaşırtıcı olmamalı.
Burada sadece bir bölümüne değinebildiğimiz kamu özel ortaklığı uygulamaları ile bir süredir her alanda yaşanan sermaye istilasının daha da artacağını öngörmek hiç zor değil. Bugünden öngöremediğimiz tek şey, söz konusu istila ve yağma düzeni karşısında emek örgütlerinin ne yapacakları, nasıl ve ne tür tepkiler verecekleri…
- Asgari ücret stratejisi 05 Aralık 2024 04:54
- Geçinemeyenler 28 Kasım 2024 04:36
- Asgari ücret tartışmaları 14 Kasım 2024 04:36
- 2025 bütçesi üzerine-3 07 Kasım 2024 04:24
- 2025 Bütçesi üzerine-2 31 Ekim 2024 04:38
- 2025 bütçesi üzerine - 1 24 Ekim 2024 04:38
- Hak mücadeleleri 17 Ekim 2024 03:30
- Borç batağında çırpınanlar 03 Ekim 2024 04:42
- Derin sessizlik 19 Eylül 2024 04:33
- Yeni OVP’nin emekçilere vaadi 12 Eylül 2024 04:35
- Kısır döngü 05 Eylül 2024 04:58
- Az çalıştırıp çok sömürecekler 22 Ağustos 2024 04:20