26 Aralık 2012

Reklam pastasında 'medyatik' kavga

Turgut Özal’ın basın, siyaset ve ticaret tarihine geçen ünlü: “İki buçuk gazete yeter” özdeyişinden sonra bu üçgen içinde gelişen ilişkiler pek açığa vurulmazdı. Dikkatli okurlar “büyük” gazetelerin manşet haberlerine, “misyon sahibi” yazarlarının yazılarına bakarak, o gazetenin siyasi ve ticari ilişkilerini okuma alışkanlığını edinmişti. Şimdilerde ise, bu ilişkilerin ipliği pazara döküldü.

Basının var oluşundan bu yana iktidar sahipleriyle gazeteler arasındaki ilişkiler zaman zaman habercilik sınırlarını aşmış, giderek “şantaj gazeteciliği” diye bir kavram oluşmuştur. Örneğin, bakarsınız bir gün gazetenin manşetine hükümeti eleştiren zehir zemberek bir haber yerleşmiştir. “Medya okuryazarlığı”nda deneyimli okurlar; “Gazete patronunun kim bilir yine ne işi var” diye düşünür. Çünkü çoğu medya patronunun basın dışındaki sektörlerde de işleri vardır. Bir süre sonra aynı gazetenin manşetinde hükümetin icraatı övülmektedir. Bu sefer okur: “Haaa, der, demek ki iş halledildi.”

Okurların gazete manşetleri ve haberleri üzerinden adeta toto oynar hale gelmesi, bazı haksızlıklara da yol açar. Gerçekte örtülü bir çıkar ilişkisine dayanmayan olumlu ya da olumsuz haberler ve yorumlar da malum yaklaşımla algılanır, yani bir anlamda gazetenin günahı alınmış olur.

Son günlerde, “Star” gazetesi tarafından reklamlar konusu gündeme getirildi. Gerçi “Sol” gazetesi dışında pek fazla ilgilenen olmadı, ama konu gerçekten ilginçtir.

ARTIK İNKAR EDİLEMİYOR

Star’da Mustafa Karaalioğlu, Genel Yayın Yönetmeni kimliğiyle yazdığı pazartesi yazılarında iki hafta üst üste (10 ve 17 Aralık) bu konuyu işledi. “İnkar edilemez reklam gerçekleri” başlıklı son yazısında sorunu bir kez daha özetledi. Reklamların gazete, televizyon ve öteki medya kanalları için de önemli bir finans kaynağı olduğunu belirten Karaalioğlu,  dağıtımda reklam verenlerin ve reklam pazarlama ajanslarının gazete ve televizyonlar arasında ayrımcılık yaptığını, bunun “sınıfsal ilişkiye dayandığını” öne sürüyor. Şu soruyu ikinci yazısında da yineliyor:

“İş dünyası, değişimi kabullenerek adil olmayı mı deneyecek, yoksa birşey olmamış gibi eski düzeni finanse etmeye devam mı edecek?​”

Yine Star’dan Mehmet Ocaktan’ın köşe yazısında şu satırlar dikkat çekiyor:
“Türkiye’nin değişim ve demokrasi hamlelerine rağmen, sanki ülkede hiçbir şey değişmemiş gibi, reklam veren şirketle ve reklam pazarlama şirketleri, darbe dönemlerinden kalma ve hala bir ayağı Silivri’de olan medya kurumlarına hak ettiklerinin üstünde reklamlar vererek, ‘eski Türkiye’deki medya düzeninin ayakta kalmasını sağlamaktadırlar.” (…) “Vesayet düzeni sona erdi,devlet içindeki çeteci anlayışın temsilcisi olan Ergenekon Silivri’de yargılanıyor. Eğer iş dünyasının temsilcisi olan büyük şirketler, hala Silivri’ye çiçek göndermeye devam eden medyanın söylediklerine inanıyorsa, büyük bir yanılgı içinde demektir. Bizden hatırlatması.”  

Yeni Şafak’tan Cem Küçük de 16 Aralıkta, aynı tehditkar üslupla: “Medya bundan nasibini aldı. Sıra reklam verenlerde” dedi.
Vay vay vayyy! Silivri’nin ne işlere yaradığını, hangi amaçlar için kullanma niyetini görüyor musunuz?

Haydi bakalım, hayırlısı! Bindik bir alamete, (21 Aralık da geçti ama) gidiyoruz kıyamete! Şu yalan dünyada kıyametten bol ne var?

TİRAJLAR VE PAYLAR

Mustafa Karaalioğlu, üç kaynaktan derlediği 20 gazetenin Ocak ve Kasım aylarındaki tirajlarını ve ilan paylarını karşılaştırdı. Buna göre, tirajı yüksek olan bazı gazeteler tirajı düşük olan bazı gazetelerden daha fazla reklam alıyorlar. Verdiği örneği aktaralım: Hürriyet’in tiraj payı yüzde 9.4 olduğu halde, reklam pastasındaki payı yüzde36.4.

Bedava dağıtım tartışmaları bir yana (ki bunu son zamanlarda bazı noktalarda Hürriyet de yapmaya başladı) Zaman’ın tirajı yüzde 21.2 iken reklam pastasındaki payı yüzde 6.5.

Gerçek tiraj olarak yüzde 10.2 paya sahip Posta’nın reklam payı yüzde 7.5. Dengeli dağıtıma yakın örneklerden biri. Sözcü ise tam tersi: Tiraj payı yüzde5.7. İlan payı ise yüzde 0.8

Demek oluyor ki, reklam verenler ve dağıtan şirketler, gazetenin okur kitlesinin yanısıra, ticarette geçerli başka öğeleri de dikkate alıyor.


ERDOĞAN’DAN  ŞİDDETE DESTEK

Edirne’de bir basketbol maçında çıkan olayı yatıştırması gereken polisin, tam tersine, bir taraftarın kafasına tekme ve copla vura vura bayılttığını televizyonda dehşetle izledik. Bir başbakanın bu polisin cezalandırılmasını isteyeceği yerde, Ankara’da kendini protesto eden gençleri ağır biçimde suçlamasının, polis şiddetine nasıl destek olduğunu ibretle izledik. Bakalım, daha neler göreceğiz?


SENARYO

FB’de Kocaman krizi

Önceden söyleyelim, bu bir belgesel değildir, senaryodur. Medya, Aykut Kocaman’ın istifa edip etmediğini gizemli bir biçimde günlerce tartıştı. İşte size işin iç yüzünü aydınlatıcı bir senaryo.
Kocaman: Taraftar beni protesto ederek istifaya çağırdı. Ben de onları haklı göreve görevi bıraktım.
Yıldırım: Tamam, istifa ettim de, ama birkaç gün oyala, ortalık yatışsın.
Kocaman: Taraftarlar birbirine girdi, tribünleri de tahrip ediyorlar. Sizin de istifanızı istiyorlar.
Yıldırım: Ne diyorum sana?  Sen kesin istifa edersen benim de üstüme gelirler, kulübü işgal bile edebilirler. Birkaç gün geçerse, taraftarın gazı alınmış olur. Sonra benim ısrarım üzerine istifadan vazgeçersin. Böylece kulübü kurtaran iki kahraman oluruz. Sen her şeyi Fenerbahçe için yaptım, demiyor muydun? Yine Fenerbahçe için yapacağız ve bir kez daha kulübü kurtaran iki kahraman olacağız.


KİM? KİM? KİM?

Tam da bugün bir yıl oldu. Uludere (Roboski)’de 34 sivil savaş uçaklarıyla bombalanarak öldürüldü. Bombalama emrini kimin verdiği ve kimin onayladığı bir yıldır açıklan(a)madı. Bu işin ucunun kime ve nerelere kadar gittiği konusunda kuşkular artıyor.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et