Böyle geçti bir yıl Türkiye ömürlerinden
Fotoğraf: Envato
Tam dalmak üzereydim, odanın kapısı açıldı. Annemi getirdiler. Tatlı tatlı gülümsüyordu. Durmaksızın konuştu. Narkozun etkisiyle daldan dala atlıyordu. Sabaha karşı uyudu. Ben de twitter’a bir bakıp, sonrasında, bu kez ama, uyuyacaktım. Roboski’de katliam yapıldığını o sırada öğrendim. Sanırım Hasip Kaplan’ın tweet’lerinden. Anneme sevinirken, şimdi de gözlerime yaş doluyordu. Acıdan. Yeni yıla hastanede girdim. Annem uyuyordu. Türkiye’nin batısı eğleniyordu. Anneler ağlıyor olmalıydı orada. Roboski’yi bilenler ya kederli ya öfkeli olmalıydı.
2011 biterken, ben de 5 yıldır üzerinde çalıştığım yeni romanımı tamamlamıştım. Çocuklar ve Canavarları, Mart 2012’de yayımlandı. Böyle zamanlarda sevinç ve tedirginlik iç içe geçiyor. Okur ne diyecekti? Okuyanlar ne diyecekti? Eleştiriler? Her şey iyiydi. Çok güzel şeyler söyleniyordu. Mutlu olmalıydım. Ama ülke? Ülke yakasını bırakmaz insanın. Hele Türkiye’deysen. Mesela Türkiye’deysen.
Kulağımda şarkılar vardı bir de o ay. Bruce Springsteen’in yeni albümü, “We take care of our own” da Mart 2012’de yayımlanmıştı. Bazı şarkılarını Türkiye’ye söylüyor gibiydi Bruce. Türkiye’ye sesleniyor gibiydi. Bana öyle geliyordu. Daha albümün adı, derdimize bizden başka kimsenin çare olamayacağını, devletten, iktidardan bir şey beklemememizi işaret eden bir slogan gibiydi. O ay Diyarbakır halkı, barikatları devirip Newroz alanına akın etmişti. Birçok kentte halk devlet güçlerinin saldırısı ile karşı karşıyaydı.
Mayıs geldiğinde, meydanlar dolduğunda, annem de iyice iyileşmişti artık. Ben sakinleşmiş, romanı çıkmış, okura kavuşmuş bir yazarın keyfini sürmek istiyordum. Zihnimin bir yanında bu keyif, ama bir yandan da hava ısındıkça ateş etmek daha kolaylaşıyormuş gibi tırmanan savaşın haberleriyle kaygılanıyordum gönüllü inzivamda. Ülkenin her yerinden ırkçı saldırılara dair haberler geliyordu. İstanbul’un birçok semtinden de haliyle. Yaz boyu ülke yakamızı bırakmadı yine. Bir yaz böyle geçti ömrümden. Birçoğumuzun ömründen böyle geçmiş olmalı bir yaz. Bir yaz böyle geçmiş olmalı Türkiye ömürlerinden.
Sonbahar geldi. Yağmurlar ferahlatır sandık. Ferahlatmadı. Yüreğimize su serpenler olur sandık. Birileri de çıkar, yüreğimize su serper sandık. Olmadı. Annemin sağlık sorunları yeniden nüksetmişti. Cezaevlerinde Kürt tutsaklar açlık grevi yapmaya başlamıştı. Böyle tedirgin, böyle yürek ağızda bir sonbahar geçti. Bir sonbahar da böyle geçti.
Şimdi kış. Kentime ilk kar yağdı bile. Bir yıl da böyle geçti. Elbet çok şey kaldı, kalacak 2012’den. Benim romanım da kalacak. Evet, bu benim için çok önemli. Birçok, birçok iyi şey kalacak. Bir yerlerde oldu bunlar, bir yerlerde oldu bu iyi şeyler. Bende oldu. Ortak bir hazneye doldu.
Bir yıl geçti yani. Bir yıl yaşadık yani. Gidenler oldu, biz hayatta kaldık. 2013’te de bir şeyler yapmalı öyleyse. Yapıyoruz. Yapacağız elbet. Türkiye’de.
- Barikat, neşe, dans 08 Haziran 2013 07:22
- Konferansın ufkundaki yeni toplum 31 Mayıs 2013 10:35
- Süreç için bir öneri daha 20 Nisan 2013 09:37
- Heimatkrankheit ya da vatan hastalığı 07 Nisan 2013 05:27
- İktidar olarak köşe yazarı 23 Mart 2013 10:48
- Chávez’e bakmanın bir yolu 10 Mart 2013 05:56
- Süreç ve strateji: Bir öneri 23 Şubat 2013 07:43
- Felsefeden gelen cevap 09 Şubat 2013 09:36
- Sağcı ve entelektüel 05 Ocak 2013 12:29
- Adam ve kızları 22 Aralık 2012 09:00
- Mahremiyet ve gösteri 15 Aralık 2012 07:50
- Anatomipolitikadan biyoiktidara salınan sarkaç 08 Aralık 2012 08:35