30 Aralık 2012 11:00

Üç sorudan çıkan bir gerçek

Üç sorudan çıkan bir gerçek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Erdoğan, son haftalarda art arda TV kanallarına çıkıp “İcraatın İçinden” konuşmaları yaptı.
Majestelerinin gazetecileri Başbakanın karşısına dizilip, Başbakana hesap veriyor mahcubiyeti içinde ve mutlaka, “Efendim” le başlayan ve gerçek sorular soruyormuş havasında “gollük ortalar” yaptı.
Başbakan da bu soruları bahane edip, bazen “malum muhalefete”, bazen “iç ve dış düşmanlara”, bazen üniversiteye, çoğu zaman da hepsine birden esip gürledi.
Bu “programların” tümünde neredeyse aynı sorular soruldu Başbakana. Ancak bu sorular değilse de yanıtlardan üçü, 10. yılını doldurmuş AKP ve onun lideri Erdoğan’ın “geldiği yeri” göstermesi bakımından önemliydi.
Bu “programlarda” Başbakana, vakanüvis gazetecilerin, “Efendim, şunu da sormak zorundayız. ...”  diye başlayarak en ezilip büzülerek sordukları soru “Roboski katliamı” ile ilgili sorulardı. Başbakan bu soruları, “Soruşturmalar sürüyor” babından geçiştirmiştir ama katliamın yıl dönümü dolayısıyla yapılan etkinlikler ve verilen tepkiler Başbakana anında yanıt olması bakımından 2012 biterken son derece önemli olmuştur.
Çünkü son bir haftadır, ne Başbakanın ne savcılıkların ne Meclisin ne de Genelkurmayın “Sorumlusu şu. Bundan sonra da şunları yaparak bu acıyı azaltacağız” diyemediği Roboski katliamı, bölge illeri başta olmak üzere tüm ülkenin gündemine otururken bu katliam sadece konuşulmamış, hükümet ve Genelkurmayın en tepesindekiler işaret edilip mahkum edilmiştir.
Bugün Roboski Katliamı’nın failleri, katliamın birinci yıl dönümünde halkın vicdanında mahkum olmuşlar; tarihin bu hükmünü kara bir leke olarak alınlarında taşıyacaklardır.
Başbakana sorulan sorulardan birisi ise, Başbakanın evinin altındaki çalıma ofisinde “böcek” çıkmış olmasıdır. Bu soruyu vakanüvis gazeteciler, “Başbakanı dinleme mağduru” göstermek için sordu. Başbakan da bu gol ortasını kullandı, her seferinde “yeni bir ayrıntı” da ekleyerek, gündemi saptırmayı amaçladı.
Oysa Başbakanın “dinlenmiş” olması onu bir “dinlenme mağduru” değil, elindeki onca imkana karşın “dinlemeyi önleyemeyen aciz bir yönetimin başı” durumuna getirir. Ama Başbakana soru soran gazeteciler sorunun bu yanına hiç değinmedi. Ve elbette bunu bilerek yaptılar.
Başbakanın üstünde hevesle konuştuğu diğer bir konu da ODTÜ’deki polis terörü üstünden Akademi dünyasına ayar verme girişimi olarak sürdürülen üniversitelere yönelik operasyonudur.
Başbakan ODTÜ’deki protestoyu, ” Türkiye’nin başarısını istemeyenlerin yakıp yıkma eylemi” olarak gösterip, “Üniversiteyi ilerleme, ileri teknoloji ürünlerine karşı çıkan yobaz bir çevre, Türkiye’nin başarısın istemeyen vatan sevgisi yoksunu bir çevre” gibi gösteriyor. Ve Başbakanın bu üslubu, kendi geldiği geleneğin, matbaayı icadından 300 yıl sonra bile Osmanlı toprağına sokmamak için ayaklanmasını bir yana bıraksak bile, daha dün tarlaya traktör girmesine, köye kamyon, otobüs girmesine karşı duran “ecdadı”nın tutumunu unutturmak için kullandığı gibi, bugün teknolojiyi, bilimi en ileriden  ele almaya çalışan üniversitenin ileri kesimine saldırı için de dayanak olarak kullanıldı.
Bu üç sorun üstünden sorulan sorular ve yanıtları göstermektedir ki, AKP iktidarı ve onun başı için yalan propagandayla gündemi çarpıtma, siyaset, bilim, kültür, sanat her alanda ülkenin ilerici, demokrat birikimine saldırı tek çıkış yoludur! “Yola devam!” derken bu yolda devamı kast ediyorlar.
Burada, bu karanlık güçler tablosu karşısında umutlu olunacak şey ise Başbakan, sistemin mahkemeleri, yalaka ve yandaş basın erbabı ne yaparsa yapsın, kamuoyu vicdanının, ülkenin namuslu aydınlarının, demokrasi güçlerinin gerçekleri, hakkı, adaleti savunmada 2012’de de ısrar etmiş olmalarıdır.
2013’e bu önemli kazanımlardan aldığımız güçle de giriyoruz.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa