Teknoloji: Yapmayı bildiğimiz şey
Teknoloji kelimesi, Yunanca “sanat” ve “bilmek” sözcüklerinin bileşiminden meydana gelmiştir. Bilme sanatı da diyebiliriz. Kelime kökünü biraz daha zorlarsak “yapmayı bildiği şey” anlamı da çıkar. İşte bugünkü teknoloji tam olarak toplumların yapmayı bildiği şeyleri anlatır.
Örneğin yaşamını kanolarıyla Nil nehrinde balık avlayarak sürdüren toplulukların yapmayı bildiği şey (teknolojisi) balıkçılıktır. Ortadoğu’daki çatışma alanlarına silah üreten ülkelerin yapmayı bildiği şey (teknolojisi) ise insan öldürecek silahları yapmaktır.
Demek ki, biz neysek, nasıl yaşıyorsak, dünyayı nasıl anlamlandırıyorsak, kullandığımız ve/veya ürettiğimiz teknoloji de bizi; yani, bütün olarak bizim yaşamımızı, ideolojimizi, sınıfsal konumlanışımızı anlatıyor!
***
Toplumlar ve sınıflar elbette her zaman kendi ürettiği veya seçtiği teknolojiyi yaşamaz ya da o teknolojinin tesirlerine maruz kalmaz. Son yüz yılın en önemli bilimsel gelişmesi atomun parçalanmasıdır. Bunun başta fizik olmak üzere hemen tüm bilim alanlarına etkileri oldu. Fizik alanında Newton Fiziği yerine Kuantum Fiziği geçerken, sosyal bilimlerde ‘Denge Kuramları’ yerini ‘Kaos Kuramları’na bıraktı. Bu muhteşem bilimsel gelişmenin teknolojik alandaki yansıması ise atom bombasının keşfi oldu. Japon halkı bu “muhteşem başarıyı” Hiroşima ve Nagazaki üzerinde test edilirken tanıdı! ABD’nin “yapmayı bildiği şey” Japon halkının katili oldu!
Bugün ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, İsrail, Hindistan ve Pakistan’da nükleer özellikli silahların mevcut olduğu biliniyor.
***
Bir yılı bitirdik ve bugün itibarıyla yeni bir yıla girdik.
Eski yıl gerçekten bitti mi? Yeni yıl gerçekten “yeni” mi?
Sembolik olarak öyle. Zaten hemen her şeyi sembollerle yaşadığımıza göre sorun yok!
Ama yeni yılın ilk gününün gündemini eski olan yıl besliyor.
Elbette çok şey var 2012’ye dair söylenecek. Söylenecek hepsi zamanla. Ama 2012’nin son günlerindeki temel toplumsal(!) tartışma konusu; Başbakanın ODTÜ çıkarması ve akabinde öğrenciler tarafından protesto edilmeye kalkınca da polisin öğrencilere saldırması oldu.
Meselenin tartışılmayan neredeyse bir yeri kalmadı. Yine her toplumsal olayda olduğu gibi ak koyun kara koyun kendini gösterdi.
Hatırlarsak başbakan bir buçuk yıl önce de ODTÜ’ye gitmiş ve “gelişi” protesto edilmiş ve yine polis saldırmıştı öğrencilere.
Bu iki olay arasındaki benzerlik nedir? Elbette birincisi iktidar olanın her türden eleştiriye tahammülsüzlüğüdür. Peki, neden bir buçuk yıl önce ve şimdi ODTÜ’ye gitti başbakan?
İlk gidişi BTYK (Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu) toplantısı içindi. O toplantının kendisi değil ama başbakanın gelişi protesto edilmişti. Anlamlıydı ve fakat o toplantıda alınan kararlar: inovasyona (ticari kazanç sağlayacak teknoloji) hız verilmesi, üniversite-sanayi işbirliklerinin yoğunlaştırılması, girişimciliğin gençler arasında yaygınlaştırılması gibi konulara ilişkindi. Yani şunu söylemeye çalışıyorum ki, esas protesto edilmesi gereken -başbakanın gelişinin de ötesinde- düzenlenen toplantının içeriğiydi. O pek olmadı.
Bu gelişi de bildiğiniz üzere “Göktürk2” adı verilen istihbarat uydusunun Çin’den havaya fırlatılmasının kutlanması için düzenlenen tören içindi.
İktidar şakşakçısı gazetelerin takunya kıvraklığıyla “aslında uyduyu protesto ediyorlar” manşetlerine karşın ODTÜ’lü öğrencileri savunmaya geçenler “hâşâ sümme hâşâ onlar sadece başbakanı protesto ettiler” deyiverdiler.
Büyük ölçüde doğrudur maalesef. Oysaki istihbarat uydusu -ister yüzde 70’i ister tamamı olsun- Türkiyeli mühendisler hatta tören sırasında Çin’den başbakana telefonla bağlanıp duygu seline kapılan genç dimağ gibi ODTÜ’lüler tarafından yapıldı. Bu büyük “başarı” yeni Roboski’ler yaratmaktan başka ne işe yarayabilir?
Şunu sormak lazım kendimize “yapmayı bildiğimiz şey” ne zaman insan öldürmenin veya insanları işyerlerinde makinaların köleleri kılmanın ya da çevreyi katletmenin ötesine geçecek?
İşte bu sorunun yanıtı; mevcut verili kapitalist üretim ilişkileri bütününde maalesef olumsuz olacaktır.
Yoksa elbette; sınıfsal sömürünün ortadan kalktığı, savaşların değil barışın egemen olduğu, her türlü cinsel, etnik ve dinsel ayrımcılığın yok olduğu, doğanın katledilmediği ve fakat insanlık için dönüştürüldüğü bir dünyada “yapmayı bildiğimiz şey” hepimiz için iyi olacaktır!
Yeni yıla bunları dilerim!
Evrensel'i Takip Et