Üniversitelilere ve KESK'e
Başbakan Erdoğan 10 günü aşkın bir süredir yüzde yüz yerli olarak üretilen bir uydunun Çin’den uzaya gönderilişinden gururlanmak yerine, kendisini protesto eden ODTÜ’lü öğrencileri gerekçe göstererek hem üniversite öğrencileri hem de öğretim elemanları için demediğini bırakmadı. Recep Erdoğan solo başladığı programına bir iki gün içinde rektörler korosunun nakaratlardaki eşliğinde devam ediyor.
ODTÜ’lüler neden gururlanmadı? ODTÜ yerleşkesinde bulunan ve bilimsel bilgi ve teknoloji ürettiği her daim vurgulanan TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü’nde, birimin sorumlusunun tören katılımcılarını “…Allah’ın izniyle … dakika içinde yörüngesine oturacak” biçiminde süreçle ilgili bilgilendirdiği, cumhurun başının davet edilmediği tören askeri-savaş amaçlı bir uydu içindi. Savaş sanayi ile ilgili herhangi bir yatırım-gelişme, yüreğinde insan sevgisi olan hiç kimse tarafından bilerek desteklenemez. Böyle bir gelişmeden gurur duyanlar bundan değişik biçimde çıkarı olanlarla, konuyla ilgili gerçek bilginin paylaşılmadığı kişiler olabilir. Nihayetinde, insanları öldürmeyi hedefleyen bir girişimi protesto edenler şiddet uygulayıcıları olarak suçlanıyorlar. Akıl alır gibi değil.
Bununla birlikte, yaşananlar uzun bir süredir üniversitelere yönelik yürütülen operasyonu gözler önüne serdi. AKP tarafından kurulan 58. Hükümet’in Başbakanı olarak görev yapmış olan Cumhurbaşkanı ve onun atadığı YÖK Başkanı tarafından belirlenen rektörlerin onlarcasının, ODTÜ yönetiminin öğrencilerini sahiplenişini kınayan açıklamalarla, iktidar kuyrukçuluğundan tetikçiliğine terfi ettiklerine tanık olduk. Oysa üniversitelerin tarihsel olarak köken aldıkları Üniversitat, Batı Avrupa’da 13. yüzyılda bile iktidarlardan bağımsızlığı ile bilinen bir lonca yapılanması. 700 yıl sonra bu ülkenin eski, yeni pek çok üniversitesinin rektörü iktidarın arkasında sıraya geçerek önemli bir fotoğrafın karesine girdiler. “Biz kapı kuluyuz” dediler. Bu rektörlerin pek çoğu, Bologna Bildirgesi’nin içeriğinde “her bir üniversitenin kendi adına karar verip katılması öngörülen” bir sürece bile YÖK’ün talimatıyla, birbirleriyle yarışarak, sorgusuz, sualsiz katılmışlar ve üniversitelerindeki karşı sesleri de ustaca engellemişlerdi. Buna karşın, üniversiteliler, ODTÜ’lülerin 18 Aralık 2012’de başlattığı süreçte üniversitelerini rektörlerine ve iktidara teslim etmeyeceklerini değişik biçimlerde de olsa dosta düşmana gösterdiler. Büyük olasılıkla toplumsal muhalefetin yükselişe geçeceği bir kırılmanın işaret fişeğini ateşlediler.
AKP Hükümetleri, 24 Ocak kararları ile Türkiye için uygulamaya konan kapitalizmin güncellenmesi sürecinde birçok alanda başlatılanları tamamlıyor. Üniversitelerimizin de bizlerden alınması an meselesi. Oysa, vermemek için yapabileceğimiz çok şey var: 1. Öncelikle ODTÜ olayları olarak tanımlayabileceğimiz sürecin toplumsal muhalefetin bütün alan ve kesimleriyle ilintili olduğunu ve bunun organik ilişkilerini kurmamızın yaşamsal öneme sahip olduğunu görmeliyiz. 2. Desteklemek için yürütülen faaliyetlerin parçalılığı, koordinasyonsuzluğu örgütsüzlüğümüzün bir göstergesi olarak kabul edilmeli. 3. Kamu sendikalarının durumu vb. tartışmalara girmeden (sonraya bırakarak) sendika üyesi olan olmayan bütün üniversiteleri bir araya getirecek iletişim ve organizasyon ağının alt yapısı KESK tarafından, Eğitim-Sen ve SES ile ilişkilendirilerek, herhangi aidiyet zorunluluğu taşımadan bir an önce sağlanmalı-kurulmalı. 4. KESK, bu sürecin mekânsal mutfağını hazırlayarak üniversitelerin bulunduğu illerdeki şubeleri ile meslek örgütleri ve üniversiteyle ilgili dernekler vb. yapılanmaların faaliyetlerini ortaklaştırabilecekleri ortamların yaratıcısı olmalı. Bu katkısıyla da yetinmeli, “yeni” üye beklentisinin pragmatizmine kapılmamalı. 5. Yakın dönemde yürütülmesi planlanacak faaliyetler sürecin ülke genelinde koordinasyonu ve yapılandırılmasıyla ilişkili olmalı. 6. Beraberinde ve devamında örgütlülüğün nitelik ve niceliğinin geliştirilmesi gündeme alınmalı. 7. Ortaya çıkartılacak yapılanmalar, akabinde tarihsel birikimlerimizden de yararlanarak bizim üniversitemizin yasa tasarı taslağını, birimlerimizde de tartıştırarak hazırlamayı önüne koymalı. 8. YÖK’ün “Yeni Yasa Taslağı Önerisi” metnini üniversitelileri muhatap almadan hazırladığı ve yalnızca dört saatlik bir süre içerisinde aralarında patron sendikaları, Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, strateji dernekleri vb. olan 83 kurum ve kuruluşla birlikte tartışmaya davet ettiği göz ardı edilmemeli. 9. Bu saptamadan hareketle, YÖK metinlerinin içerik müzakerelerine girip, istemeden de olsa YÖK’ün ideolojik taşıyıcısı konumuna düşülmemelidir.
Üniversitenin bütün bileşenleri ve toplumsal muhalefetin bütün unsurları bugün, 2013’e kol kola yürümenin araçlarını kullanarak başlayalım. Umutla, kararlılıkla…
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Metal tokat
Renault işçileri, yaşadıkları sorunlar karşısında patronların yanında duran şube yönetimine karşı harekete geçti: Delege sayısının 3 katı aday çıktı, seçimlere katılım rekoru kırıldı, şubenin belirlediği adaylar geride kaldı. 200 bin metal işçisini ilgilendiren MESS grup sözleşmesi öncesi Metal Fırtına’nın amiral gemisi Renault’da yapılan seçimler sendikal bürokrasiye tokat oldu.

8 Mart’tan notlar: Mücadele yılının başlangıcı

Taleplerimiz karşılanmazsa yurt ücreti de yok

Palyatif topluma karşı: Başpınar’da acının kolektif direnişi

Evrensel'i Takip Et