Sendikaların, 2012’deki “bir dokun bin ah işit” haline bu köşede geçen hafta değinmiştik. Ama öte yandan, bu karanlık tablonun kıpırdanmalar ve girişimler tarafından aydınlatılmaya başlandığına da dikkat çekmiştik.
Bugün ise 2013’te sendikal harekete yön verecek ve hareketin ayakları üstüne kalkması için olanak oluşturacak muhtemel gelişmelere dikkat çekeceğiz.
Lafı uzatamadan söylersek; 2013’ün başında Türkiye’de sendikal hareketin dayanaklarını şöyle sıralayabiliriz.
1-) Patronların ve emniyet güçlerinin merkezi ve yerel hükümet kurumlarının, yasa, hak-hukuk tanımayan baskılarına ve sendika yönetimlerinin büyük çoğunluğunun umursamazlıkları, çoğu zaman da ihanetlerine rağmen sayısız işletmede ve pek çok sanayi havzasında işçilerin bazen çok küçük bir işçi grubu, bazen binleri kapsayan kitleler halinde basit hakları ya da çoğu zaman da sendikalaşmak amacıyla mücadelelerinin kesintisiz sürüyor olması, sendikal hareketin en önemli dayanağıdır.
2-) En önemli ve en örgütlü işkolu olarak metal iş kolundaki işçilerin başlayan TİS görüşmelerinde ilk kez, daha taslak aşamasındayken TİS sürecine müdahale etmeleri 2012’ye devreden son derece önemli  bir imkandır. Özellikle Türk Metal yönetimine karşı işçilerin tehditkar tutumları, sendikal hareket için yeni bir çıkış dayanağı olarak ortaya çıkmıştır.
3-) Yerel sendikal platformların, sendikal mücadelenin yerel dayanakları oldukları gibi aynı zamanda sendikaların demokratikleşmesi ve işçi yığınlarının sendikanın iç yaşamına müdahalelerine bir dayanak oluşturacak özellikler taşıdığını geçmiş yıllardan biliyoruz. Önümüzdeki dönemde de bu platformların son derece önemli rol oynayabileceği, hareketin yeniden inşasında önemli bir dayanak teşkil edebileceği açıktır.
4-) Özellikle de Türk-İş’in bir olağanüstü Genel Kurulu tartıştığı koşullarda (DİSK’te de olağanüstü kurultay gündeme gelecek gibi görünmektedir) SGBP, oluşum sürecinde yayımladığı bildirgesine sadık bir çizgide hareket ederse, gerek Türk-İş, gerekse sendikal hareketin yeniden inşasında son derece önemli bir dayanak olacak özellikler taşımaktadır.
5-) Kamu emekçilerinin sendikal mücadelesi, özellikle TİS döneminde ve yine kimi taleplerinin elde edilmesi için bazı işkolları ve önemli işyerlerinden çıkışlar yapabilir. Ve bu alandan gelecek her tür çıkış elbette ki önemli olacaktır.  
6-) Sendikal Kurultayların, kendi özgünlükleri içinde sendikal hareketin tabanda örgütlenmesi, ileri işçilerin arasındaki birliğin sağlanması ve sanayi havzalarında sendikalaşma girişimleri bakımından önemli dayanaklar olduklarını gördük. Yeni gelişmeler ışığında ihtiyaca göre sendikal kurultaylar rollerini daha ileriden oynayabilirler.
Ancak bu imkanların az çok işe yarar dayanaklar olarak biçimlenebilmesi için sendikaların geleneksel, siyasete dokunamayan, sadece kendi üyelerinin haklarını korumakla sınırlı gören (ki, böyle sınırlanınca onu da koruyamadıkları ortadadır zaten) çizgiyi terk ederek, sıcak siyasetten kültüre, zamlara karşı mücadeleden ülkenin iç ve dış politikasına, demokrasi taleplerinden eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere, onların içeriğine işçinin, halkın sorunlarında taraf olma çizgisinde gerçek bir sendikal mücadele hattına girmeden belki kimi alanlarda başarı kazanılabilir ama sendikal hareketin ayağa kalkmasına yetecek bir enerjiye, bir güce sahip olamazlar.
Hele de Türkiye’de işçi sınıfının, emekçilerin her gün burjuva siyasetçileri tarafından ırkçılık; şovenizm, din gibi en “derin (kutsal sayılan) değerler” bakımından istismar edildiği bir ülkede, sendikaların bütün bu alanlarda tutum almadan ayakları üstünde durmalarının imkanı yoktur.
Gerçek bu kadar acıtıcı ve bu kadar basittir ama yine  tartışması önümüzdeki günlerde, aylarda, bütün bir 2013 (ve elbette sonrasında da) boyunca değişik boyutlarıyla sürecektir. Bu tartışmayı biz de hem haberlerimiz hem de köşelerimizden sürdüreceğiz.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

300 bin işçinin fazla mesaisine çöktüler

300 bin işçinin fazla mesaisine çöktüler

Müteahhide milyarlarca lira aktaran, sermayenin trilyonlarca liralık vergisini bir kalemde silen, gereksiz harcamalarını kısmayan iktidar, kamuda ‘tasarrufu’ alın terinden yapıyor. Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan işçilerin fazla mesai ücretleri ve ikramiyeleri “Ödenek yok” denilerek ödenmiyor.

‘Garanti’ adı altında, yıl içinde 45 müteahhide 225 milyar lira ödenecek.

Muafiyet, istisna ve indirim yoluyla patronların 2 trilyon liralık vergisi silinecek.

‘Çerez parası’ denilen taşıt kiralama bedeli 10 milyar lirayı aşacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İSİG Meclisi: 2024'te 71 çocuk çalışma koşullarının kurbanı oldu.

Evrensel'i Takip Et