Gerçek bir görüşmeye ihtiyaç var!

Başbakan Erdoğan, 2012’nin sonuna doğru çıktığı bir dizi TV kanalı söyleşilerinin sonuncusunda, “İmralı ile görüşüyoruz” diyerek, PKK Lideri Öcalan’la MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın aracılığı ile görüştüklerini açıkladı.
Son olarak da 16 Aralık 2012’de bir görüşme yapıldığı, bu görüşmelerde Öcalan’ın “Kandil’le görüşme için şartların sağlanması ve kendi cezaevi koşullarının düzeltilmesi” gibi taleplerinin de olduğu basında yazıldı çizildi. Öyle ki, ortada henüz sadece ‘görüşme’nin yapıldığı ötesinde bir şey yokken, PKK’nin hangi ayda silah bırakacağından Türkiye dışındaki PKK yöneticilerini Norveç’e mi yoksa Avustralya’ya mı gideceği, bu görüşmelerin hangi aşamada olduğu, silahların nasıl bırakılacağı, 2013’te bu sorunun bitirileceğine dair ABD’den de destekli haberler yapılması bir haftadan az bir süre içine sığdırıldı.
Ancak, bu haberlere daha yakından bakıldığında açıkça görülüyor ki, bunlar, gerçeklikle bağdaşmayan, sorunu hükümetin tek taraflı girişimleriyle çözmek üzere olduğunu da yayarak, çözümsüzlük yanlılarını rahatlatma amaçlıdır.  
Çünkü Başbakan daha baştan, “Eğer bu görüşme yapılacaksa burada bir tek amaç vardır, PKK’ye silah bıraktırmaktır. Öcalan’la görüşme eğer silah bıraktırmaya varmayacaksa hemen kesilir!” diyerek kestirip atmaktadır. Böylece hükümet tarafı, görüşmelerin Kürt sorununun çözümü ile bağlantısını keserek, girişimleri Kürt sorunundan bağımsız, “terör örgütüne silah bıraktırmaya“ indirgemektedir! Dolayısıyla Başbakan, görüşmelerin iki tarafın özgür iradesiyle çözüm koşullarını tartışma değil bir dayatama olduğunu baştan ilan etmektedir. Nitekim PKK Avrupa Sorumlusu Remzi Kartal da “Öcalan’ın cezaevi koşulları ve Öcalan PKK arasında görüş alışverişi sağlanmasının önemine” vurgu yapmaktadır.
Bu köşeden çok söylendi ama bir kez daha söyleyelim ki; Kürt sorunu basit bir terör ya da asayiş sorunu değildir. Yüzyılı aşkın bir zamandan beri isyanlar, ayaklanmalar, katliamlar, inkar ve asimilasyon politikalarıyla iç içe geçmiş bir sorundur. Son çeyrek yüzyıldır da politik, diplomatik, kitlesel başkaldırılar ve silahlı mücadele boyutuyla kesintisiz süren bir mücadeledir.
Böyle devasa sorunun öyle Başbakan ve hükümetin dayatmalarıyla çözülmesinin ya da bir biçimde bitirilmesinin de olanağı yoktur; bu yaklaşım gerçekçi değildir.
Çünkü bugünün “görüşme” gerçeği; Kürtlerin kendi meşru temsilcileriyle, Kürtler ve Türklerin gönüllü olarak bir arada yaşaması için şartları görüşmektir ve silah bırakma da bunun bir parçası olarak anlamlı bir şart olarak masada elbette olacaktır. Görüşmeye ne ad verilirse verilsin görüşülen de budur! Bu görüşmelerin anlamlı olabilmesi için de öncelikle hükümetin Kürt siyasi güçlerini BDP, İmralı, Kandil üçgenini kendi inisiyatifleri içinde masanın bir tarafı olarak görmesidir.
Sorun böylesi açık ve hayatın gerçeğine uygun görülmediğinde masanın bir tarafında Erdoğan Hükümeti varken öte tarafında ABD, Barzani, Irak, İran, Suriye, Rusya, AB... oturmakta, Türkiye’nin Kürt sorunu bölgenin bütün şer güçlerinin ve bölgeye müdahil emperyalist odakların silahı olmakta, onları görüşme masasının tarafı haline getirmektedir.
Bu çıplak gerçek görülmeden, Türkiye kendi Kürtleriyle sorun çözmek üzere onların temsilcileriyle ilişkilerini “normalleştirme”den, “görüşeceğiz”, ”görüşüyoruz”... manevraları sadece beklentileri büyütüp yeni kırılmalar yaratma ötesinde bir işleve sahip olamaz. “Oslo görüşmeleri” bu dayatmacı ve faydacı görüşme tutumunun çökerttiği son örnektir ve faturasını da hem Kürt hem de Türk halkı ödedi, ödüyor.
Her şeye rağmen, yeni yıl iyimserliğine de sığınarak da dileyelim ki, Öcalan’la başlatıldığı söylenen görüşmeler, önceki yaşananlardan dersler çıkarılarak, sorunun barışçıl çözümü için bir ön adım olsun!

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

‘Onaylamadığımız taslağı masaya koymayın’

Toplu sözleşme sürecinde olan kamu işçilerinin, Türk-İş ve Hak-İş yöneticilerinin üzerinde anlaştığı sözleşme taslağının kendilerinden gizlenmesine tepkisi büyüyor. Bu hafta hükümete sunulması beklenen taslağın onayları alınmadan masaya konmamasını isteyen işçiler, “Biz mücadele etmezsek sözleşmenin sonu belli” diyor.

72 bin 88 TL: Türk-İş’in yoksulluk sınırı

30 bin TL: Kamuda ortalama ücret

58 bin 200 TL: Türk-İş ve Hak-İş’in istediği zamlı ücret

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et