Şiddet bunun neresinde?
Gazeteci davaları hız kesmeden devam ediyor. Dün KCK avukatlar davasından tutuklu olan gazeteci Cengiz Kapmaz’ın duruşması vardı Silivri’de. 10 Ocak’ta Silivri’de bu kez Ergenekon davasından tutuklu gazeteciler Hikmet Çiçek, Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Deniz Yıldırım, Turhan Özlü ve Yalçın Küçük hâkim karşısına çıkacak. Hamdiye Çiftçi hakkındaki davanın gelecek duruşması 22 Ocak’ta Van Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Silivri’de 4 Şubat’ta ise KCK basın davasından tutuklu 34 gazetecinin yargılanmasına devam edilecek.
Şiddete bulaşmayan gazeteciler, yazarlar, aydınlar, bilim insanları, avukatlar, örgütlenme çalışması yapan ve üyelerinin hak ve çıkarları için mücadele eden sendikacılar, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanan öğrenciler, “terör örgütü” üyesi olmakla suçlanıyorlar ve hapse atılıyorlar.
Avrupa Birliği’nden Sorumlu Bakanın, karakolların “camlarını silmeye” başlamadan önce hazırladığı sözde “ilerleme raporunda”; “düşünce açıklamalarının” (fikir suçlarının), “terör” suçu kapsamında cezalandırıldığının ikrar edilişine tanık oluyoruz:
“(3. Yargı Reformu Paketi) ile basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce açıklama yöntemleriyle işlenmiş suçlara ilişkin dava ve cezaların infazının ertelenmesi imkânı getirilmiştir. (…)
Hazırlıkları süren 4. Yargı Reformu Paketiyle de özellikle ifade ve basın özgürlüğü başta olmak üzere insan hakları standartlarının yükseltilmesine yönelik önemli değişiklikler yapılması öngörülmektedir.”
3. Yargı paketi kapsamında, “gazetecilik” faaliyetlerinden dolayı hapiste olan 13 meslektaşımız tahliye edildi. Kanun, o suç tanımını aynen koruduğu için “beraat” ettirilmediler. Sadece haklarındaki yargılama 3 yıl süreyle ertelendi. 3 yıl süreyle tekrar “gazetecilik” yapmaya kalkışırlarsa, yeniden yargı önüne çıkma tehdidi altındalar. Bunun da adına “reform” dediler!
Düşünce açıklamalarını suç sayan tanımlamaları tamamen değiştirselerdi ya da “şiddet” unsuru arasalardı, bütün gazeteciler, aydınlar, yazarlar serbest kalacaklardı.
4. Yargı paketi taslağında, terör suçlarında “şiddet” unsuru aranmasına ilişkin düzenlemelerin yapılması, Bakanlar Kurulu’nda tartışmalara yol açtı. Bazı bakanlar, “şiddet” unsuru aranırsa, terör suçundan hapiste olan çok sayıda kişinin özgürlüğüne kavuşacağından yakınıp, bu düzenlemeye karşı çıktılar. Biz de tam olarak çok sayıda kişinin hapisten kurtulmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmasını talep ediyoruz.
“Şiddet” unsuru ile ilgili olumsuz kanaatlerinizi değiştirebilmek amacıyla gazeteci Hamdiye Çiftçi hakkında yeni açılmış bir davanın iddianamesinden örnek verelim:
“… Dicle Haber Ajansı, Yüksekova Güncel ve Doğu’nun Sesi gazetelerinde muhabir olarak çalışan şüphelinin (Hamdiye Çiftçi), suç tarihinde (22/03/2008) yakalanan ve çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanan Cüneyt Ertuş isimli şüpheli hakkında kasten yalan haber yayımladığı, şüpheli Cüneyt Ertuş’un kolunun kırılmadığı 4 kez yapılan doktor muayenesi ile tespit edildiği halde Cüneyt Ertuş’un polis memurları tarafından kolunun kırıldığı yönünde terör örgütünün propagandasını yapma amaçlı yalan haberler yaptığı, bu haberlerin terör örgütü tarafından yerel ve ulusal basında defalarca kullanıldığı, haberi okuyan vatandaşların yalan haberin etkisinde kalarak polis memurları aleyhine çok sert tepkiler içeren yorumlar yazdıkları, yine şüphelinin 3713 sayılı Kanunun 6. maddesine aykırı olarak terör ile mücadelede görev yapan … polis memurlarının yüzlerini ve kimliklerini deşifre edecek şekilde fotoğraf çektiği ve haber yayımladığı, şüphelinin evinde mahkeme kararına istinaden yapılan aramada şüpheliye ait bilgisayarda “Cüneyt Ertuş” isimli bir dosyanın bulunduğu, bu dosyanın içeriğinde söz konusu yalan habere ilişkin internet siteleri ve haber yayın organlarına gönderilen video ve resimlerin bulunduğu…”
Yanlış okumadınız, 2008 yılındaki bir haberin davası 14 Kasım 2012 tarihli bir iddianame ile açılıyor.
Diğer tüm meslektaşlarımız gibi burada da Hamdiye Çiftçi’nin gazeteciliği yargılanıyor. Hamdiye Çiftçi’nin, bu yeni davası, 5 Şubat’ta Van Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlayacak.
Yalnız sormak isteriz: Şiddet bunun neresinde?
Ne diyor bu ülkenin Tek Adamı? “Taşı, sopayı, molotofkokteyli, hele hele silahları hiçbir zaman tasvip etmedik.”
Kendisine yönelik “diktatörlük” suçlamalarını reddettiği Şanlıurfa hitabında şöyle devam ediyor Başbakan:
“Şiddet, düşüncenin bittiği yerde başlar. (…) Şiddet acizlerin işidir. (…) Söyleyecek sözü olmayanlar şiddete başvururlar. (…) Konuşacak birikimi, tartışacak yeteneği, bir mücadele geleneği olmayanlar şiddete başvururlar.”
Ekranlarda, polislerin yaptığı tatbikat sırasında sıkılan biber gazı ve tazyikli suyu görünce “hani bunun copu” diyesi geliyor insanın.
Şiddetin unsurları arasında sayılan hapislikteki zulmün, üniversite yerleşkelerindeki biber gazının, meydanlardaki tazyikli suyun, işçi direnişlerindeki copun asıl sahibi hangi “aciz” acaba?
“Söyleyecek sözünüz” var mı?
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
Evrensel'i Takip Et