'Şerefli tarih', 'kutsal forma'
Fotoğraf: Envato
Spora düşkün gibi görünsek de asıl derdimiz taraftarlık. Ağırlıklı olarak, sporun uygulayıcısı değil, izleyicisiyiz. Öte yandan taraftarlığımız da, ‘saplantılı’ denilebilecek düzeyde. Aklımızı, mantığımızı, bilincimizi devre dışı bırakacak derecede tuttuğumuz takımı sahipleniyor, ona toz konduramıyoruz. Toz kondurmamak bir yana, taraftarı olduğumuz takımın tarihinin şerefli, formasının kutsal olduğu yolundaki kerameti kendinden menkul söylemleri sorgulamaksızın benimsiyor, tribünlerde de takımımız uğruna canımızı bile feda etmekten kaçınmayacağımızı haykırıyoruz...
Hastalıklı taraftarlık anlayışının bütün belirtileri mevcut. Oysa, gerçekten sporu sevebilsek, takımımızı asla bu denli ‘bencilce’ yüceltmez, hayatımızı tuttuğumuz takıma bu denli adamayız!.. Spor adına kim güzellik sergilerse onu takdir etmeyi, ayrıca rakiplerimize saygı duymayı da biliriz çünkü o zaman... Yöneticiler (sporun egemenleri) ise takımlarla aramızdaki bu yoğun sevgi bağından(!) çok memnun. Ne de olsa bu bağ sayesinde çok şey kazanıyorlar. ‘Şerefli’, ‘kutsallı’ söylemleri ağızlarından hiç eksik etmeyerek bu bağı her daim diri ve güçlü tutmaya çalışıyorlar.
Bir spor kulübü, adı üstünde sportif etkinliklerde yer almak amacıyla kurulmuştur. İnsanların spor yapmasına aracılık eden bir kurumun tarihinin özellikle “şerefli” vurgusuyla birlikte anılması tuhaf değil mi?.. Spora aracılık etmek, tamam iyi bir şey de böylesi etkinlikler bir kuruma nasıl şeref kazandırabilir ki?.. Spor üzerinden şeref inşa etmek, fanatizmi körüklemekten başka ne işe yarar?.. En şerefli maziye kendi takımlarının sahip olduğuna inanan taraftarlar ister istemez diğer takımlarla “şeref kıyaslamasına” girişecek ve onları hiçbir zaman kendileriyle eşdeğer görmeyecektir... İşin ilginç yanı, her kulübün taraftarı, diğer kulüpleri lekeleyecek ve böylece kendilerinin ayrıcalıklı olduğunu kanıtlayacak(!) malzemeyi kolayca bulabilir.
Sporu, kirli yollara hiç bulaşmadan, normalde olması gibi yaparsan en fazla ‘temiz’ bir kulüp olursun ve öyle anılırsın. Daha ötesi değil. O da, sporun amatörlük çerçevesi içinde sadece sağlık, oyun, eğlence gibi kaygılarla yapıldığı dönemler için söylenebilir. Profesyonelleşme ve endüstriyelleşmeyle birlikte, ‘kazanmak adına her türlü yöntem mübah’ anlayışının spora damgasını vurmasından bu yana kim, herhangi bir kulübün hiçbir kirli işe bulaşmadığını iddia edebilir?.. Saygının, dürüstlüğün, eşitliğin, adaletin esamesinin okunmadığı, buna karşılık işlerin baskı, tehdit, şantaj, korkutma, sindirme, yıldırma gibi yöntemlerle yürütülmeye çalışıldığı ortamlarda şereften söz etmek mümkün mü?..
Kulüp formalarına kutsallık atfetmek de başka bir garabet!.. Bu, nasıl bir kutsallıktır ki, formanın göğsünde ayrı, sırtında ayrı, kolunda ayrı reklam var. Adeta reklam panosu gibi... Ama üzerinden para kazanılacak ve söz gelimi yıldız oyuncuların transferine katkı sunacaksa elbette forma da pazarlanabilir. Kutsal dediysek, o kadar da değil!..
Sporda, dürüst ve centilmence mücadeleyle terletilen formalar kuşkusuz saygınlığı hak eder. Peki günümüz sporunda dürüst ve centilmence mücadele edildiğini söyleyebilir miyiz?.. Kazanmanın ve rant elde etmenin tek hedef olarak bellendiği kokuşmuş spor ortamında kutsallıktan vazgeçtik, acaba hangi forma saygınlığı hak ediyor?..
‘Şerefli tarih’, ‘kutsal forma’ gibi safsataların etkisine kapılıp fanatikleşen taraftarlar kimin çıkarına hizmet ediyor dersiniz?...
- Yapı 12 Aralık 2024 04:32
- Herkesi kendi gibi sananlar 05 Aralık 2024 04:28
- Bize oyunu anlatın 28 Kasım 2024 06:10
- Tutuculuğun bedeli 21 Kasım 2024 04:37
- Buyrun cinnet ortamına... 14 Kasım 2024 04:14
- Komplodan komediye 07 Kasım 2024 04:12
- Seviyesiz saha dışı, kalitesiz saha içi 31 Ekim 2024 04:34
- Mourinho öğretiyor 24 Ekim 2024 03:33
- Milli takım kazandı çünkü... 17 Ekim 2024 04:04
- Hapishaneden milli takıma 10 Ekim 2024 04:45
- Ne kadar rezil olursak... 03 Ekim 2024 04:28
- Oyunu geriden kurma saplantısı 26 Eylül 2024 03:26