04 Ocak 2013 12:47

Bir adım at, bir ses ver!

Bir adım at, bir ses ver!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“Kimsenin yaşam biçimine karışmayacağız” diye geldiler… Gelişlerinden ve iktidarlarından çıkar uman taraftarları da “Bunlar değişti, yaşam biçimimize karışmayacaklar” diyerek onları desteklediler. Sonra ne oldu? İnsanların yatak odalarına kadar girdiler. İnsanların kaç çocuk sahibi olacağından, kadınların çocuklarını nasıl büyüteceklerine kadar türlü türlü fetvalar verdiler. Kürtajı yasaklayarak kadınların kendi yaşamları üzerinde karar hakkını elinden aldılar; sezeryanı yasaklayarak anne ve bebeğin yaşamını tehlikeye attılar. Sonra, zaten iktidara geldiklerinden beri kadrolaşıp gericileştirdikleri eğitime el attılar. 4 artı 4 artı 4 ucube yasasını çıkardılar; ana kucağındaki çocuklar yuvaya gideceklerine 1. Sınıfa başlatıldı. Yine bu yasaya bağlı olarak 10 yaşın üzerindeki çocukların çırak öğrenci statüsüyle patron kölesi, kız çocuklarının evlendirilerek çocuk gelin yapılmasının yolu açıldı. Bu yasanın ardından çıkardıkları İş Yasasıyla, 15 yaş altındaki çocukların tehlikeli işlerde çalıştırılması yasağı kaldırılarak çocukların patron kölesi yapılmasının önü açıldı. İlkokullardaki ve ortaokullardaki “zorunlu seçmeli” din ağırlıklı dersler nedeniyle; hangi inanıştan olduklarına bakılmaksızın, kız çocuklar başörtüsü takmak, erkek öğrencilerle birlikte anlamadıkları, dillerinin dönmediği Arapça sözleri ezberlemek zorunda bırakıldılar. Ders kitaplarının içeriğine ve anlatım biçimine karışarak kitapları bilim dışı, militarist, ayrımcı, cinsiyetçi metinlerle doldurdular. Yetmedi. Dilimizin en önemli ustalarından Yunus Emre’nin yüzyıllardır dilden dile süre gelen dizelerini sansürlediler. Bu sansür üzerine tartışmalar sürerken, 10. sınıf Türk Edebiyatı ders kitabındaki Kaygusuz Abdal’ın “Nefes” şiirinde yer alan Alevilik kültürüne ait kavramların sansürlendiği ortaya çıktı.

“Kimsenin yaşam biçimine karışmayacağız” diye geldiler… Sonra ne oldu? 100 Temel eser listeleri hazırlayarak çocukların ve gençlerin hangi kitapları okuyacaklarına karar verdiler. Yaz tatilinde arkadaşlarıyla okul dışında piknik yaparken içki içen öğretmenler hakkında soruşturma açtılar. İstanbul Şehir Tiyatrolarından başlayarak izleyeceğimiz tiyatro oyunlarına, televizyon ekranlarında izlediğimiz filmlere ve dizilere kadar her şeye, ama her şeye karıştılar… Bir edebiyat öğretmenin dikkatiyle fark edilen Yunus Emre’nin, Kaygusuz Abdal’ın dizelerinin sansürlenmesinin arkası süratle geldi. Şimdi dünya edebiyatının önemli iki kitabına sansür getirildi; işin ilginç yanıysa, sansürlemeye çalıştıkları kitaplar Milli Eğitim Bakanlığı’nın 100 Temel Eser Listelerinde yer alan Vascongelos’un Şeker Portakalı, John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar adlı ölümsüz romanları…

Eskilerin güzel bir sözü var: perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Bütün bu saydıklarımız çok yakın dönemde olanlar, ya öncesi?… Ya bugün? Bu durumda durup bir soru sormamız gerekiyor kendimize: Çocuğumuza bozuk süt içirir miyiz? Tabi ki hayır. Onlar için her şeyin en iyisini isteriz. Peki, çocukların aklın ve bilimin ışığında çağdaş eğitim görme hakkının elinden alındığı, ortaçağ karanlığının kılavuz alındığı gerici bir eğitim; onlara bozuk sütten daha mı az zararlı? Eğitimin ortaçağ karanlığına çekilmesini, kültürel yaşamın yoksullaştırılmasını ebeveynler olarak sineye çekecek miyiz? Şair Bertold Brecht, bakın ne diyor:
“Rica ederiz, “olağan” demeyin hemen
her gün olup bitenlere!
Kargaşanın hüküm sürdüğü,
kanın aktığı,
düzensizliğin at oynattığı,
keyfiliğin kanunlaştığı yerde
demeyin sakın: “Bunlar olağandır!”
………….
Olağan denilen şeylerden çekinin.
Kural içindeki kötüyü çkarın ortaya
Ve her görüldüğü yerde kötünün
çaresini bulun!”

Kötülüğün çaresini bulup ortadan kaldırmanın yolu; bütün kötülüklere karşı el ele verip bir adım atmakla, bir ses vermekle başlar…

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa