Silahlara veda
Siz hangi taraftasınız?
“İhtiyatlı iyimserlik” mi, “İhtiyatlı kötümserlik” mi?
“Daha ortada bir şey yok”, “Duruma göre bakacağız” hali mi?
Sabahtan akşama televizyonlarda habire konuşan, gazete köşelerinde ahkam kesenlere boşverin bir kalemde. “Öyle olursa, böyle olur”, “Şu adım atılırsa, PKK silah bırakır”, “Aman ha dikkat”, “İstismar edilmesin”... Bütün hesapları, kaygıları bir kenara bırakın.
“AKP’nin asıl hesabı ne; CHP hangi taktiği izliyor, MHP’nin tavrı süreci etkiler mi?” bu soruları da es geçin şimdilik.
“Amerikan planı mı bu?”, “Suriye’deki iç savaşla bağı var mı?” unutalım bir anlığına...
Kandil’in Öcalan’ı dinleyip dinlemeyeceğine, Kürt siyasi hareketinin farklı temsiliyetlerinin nasıl tutum alacağına da kafayı takmayın.
Saflıktan değil, son bir umut, AKP trenine binmek için pek istekli olma halinden hiç değil. Kaç yıldır, “son eşikteyiz” dediğimiz için en fazla.
Biraz açılan yaraların artık iyileşmeyeceği noktanın sınırında olduğumuzdan; ama en fazla iki halkı kanlı bir iç savaşa sürükleyecek köprüden önceki son çıkışta olduğumuzdan... İki halkın, birbirine gönül rahatlığıyla sarılabileceği günlere gidebilecek son viraj kaçmak üzere olduğundan...
Şüphe yok; şimdi “silahlara veda” vakti... Elleri tetikte olan iki tarafın da; en fazla da “hâlâ operasyonlar düzenleyen” ordunun elini tetikten çekme vakti. Ucuz pazarlıkların, birbirini yoklamaların, arka plan hesaplarının hepsinin tükendiği günlerdeyiz...
Tek bir yol var; Kürt halkının taleplerinin kabul edildiği, ilk adımları en acil biçimde atıldığı; zamana yayılacakların sözünün net biçimde verildiği bir zihniyet değişikliği...
“Günlük çıkarlar” ya da “siyasi rant” için; ve elbette zorunluluktan Türkiye Cumhuriyeti’nin 80 yıllık politikasında “gedikler açılması” değil bugünün ihtiyacı... Kürtleri bir halk olarak tanıyan ve bu ülkenin en az Türkler kadar sahibi gören yeni bir zihniyetin ortaya çıkması...
Ama, bütün taktiklerin ötesinde tek çözüm bu. Kürt halkının kolektif hakları tanındıktan sonra, kalan her şey bu eksende halledilebilecek ayrıntılar...
İmralı görüşmelerinden bu zihniyet çıkar mı? Şu an zor görünüyor. Belki bir kaç güne, işin rengi belli olacak; belki zamana yayılan bir “umut-umutsuzluk” tartışmasıyla vakit kaybedeceğiz...
Şimdilik “görmezden gelelim” dediysek, unutacak değiliz; evet herkesin bir hesabı var. Çoğunun “gizli ajanda”ları, “karanlık odalarda yapılmış planlar”ı var. Aksini düşünmek saflıktan öte bir şey değil.
Mesele, Türkiye halklarının, en fazla da Türk halkının “hesabı”nın ne olacağı...
Ahmet Türk ile Abdullah Öcalan’ın 20 yıl önce Lübnan’da yaptığı görüşmeye herkes atıfta bulunuyor. Bir barışçıl çözüm çağrısıydı o... 20 koca yıl; onbinlerce Türk ve Kürt’ün ölümünün ardından, şimdi bir kez daha gündem “silahlara veda”.
Aptallığın en büyük kanıtını, “aynı şeyleri defalarca deneyip farklı sonuçlar almayı ummak” olarak özetlemiş Einstein... Tünelin ucunda barışı göreceksek; “farklı bir yol” mutlaka izlenmeli. Elbette, devleti kastediyorum. Türk halkını da...
30 yıllık savaşta kardeş Kürt halkının büyük acıları yanında; Türk halkı da büyük acılar yaşadı. Ama “yaşadıklarından öğrendiği şey” barışı istemek olamadı şimdiye kadar.
Şimdi olmalı.
Son dönemde içinden mırıldandıklarını daha gür söyleyebilmeli.
Kürt halkının verdiği haklı mücadelenin; şimdi ülkenin her yerinden yükselecek “barış” sesleriyle buluşmalı. Kürt halkının taleplerinin, Türk halkına da huzur ve mutluluk getireceğini anlaşılmalı.
“İhtiyatlı iyimserlik” de, “ihtiyatlı kötümserlik” de; yerini “barış için topyekün bir ayağa kalkış”a bırakmalı. Şimdi yeniden el ele tutuşma, pazarlıksız güvenle sarılma, birlikte halaya, horona durma zamanı.
Gerisi laf-ı güzaf...
Türkiye halkları bunu yapacak güçte, bu özlem hepimizin yüreğinde. Kapalı kapılar ardında varsa gizli tezgahlar, böyle yıkılacak. Barışın gelmesinin garantisi de, protokoller, anlaşmalar değil, halkların bu büyük kucaklaşması olacak.
Gün o gün. Şimdi değilse, yarın belki bu fırsatımız olmayacak...
Olamayacak.
Evrensel'i Takip Et