'Uzun ince bir yol'un başında

Abdullah Öcalan ile hükümet adına MİT Müsteşarı Hakan Fidan tarafından yürütülen görüşmelerin belirli bir aşamaya, en azından sorunun taraflarının katılacağı bir aşamaya geldiği anlaşılıyor.
Öte yandan basın ve TV kanallarında görüşmelerin başlamasının resmi ağızlardan da kabulü sonrasında; “MİT Müsteşarı Fidan yılbaşında geceli gündüzlü iki gün İmralı’da kaldı ve başlıca konularda bir anlaşma sağlandı” haberleri çıkmaya başladı. Hatta bu haberler, “PKK gerillalarının sınır dışına çıkacağı”, “Öcalan’ın durumu konusunda bir uzlaşma sağlandığı”, “KCK tutuklularının ‘4. Yargı Paketi’yle serbest bırakılacağı”na kadar götürülüyor.
Elbette burada sözü edilen konular, gerçek ve kalıcı bir uzlaşmaya varılması, Türklerle Kürtlerin gönüllü bir biçimde birliğinin şartlarını konuşma bakımından “yol temizliği”nin konularıdır. Ama, bunlarda ciddi adımlar atılmadan da bir ilerlemenin sağlanamayacağı ortadadır.
Evet bunlar önemlidir, ama her şeyi olup bitmiş gibi gösteren bu haberlerin çoğunun spekülatif, günü bir biçimde kurtarma amaçlı olduğu da bir gerçektir. Nitekim ne hükümet cenahından ne de BDP tarafından henüz, “ne görüşüldüğü, nerede uzlaşıldığı” konusunda bir açıklama yapılmamıştır.
- Evet, bir görüşme süreci başlamıştır, bu iyiye yorulmalıdır.
- Görüşmelerin önceki girişimlere göre olup bitenin kamuoyuna açık olması imkanlarını taşıması bakımından önemli görünmektedir.
- Önceki gün milletvekilleri Ahmet Türk ve Ayla Akat’ın da İmralı’ya gidip Öcalan’la görüştürüldüğü dikkate alındığında, Öcalan’ın görüşmelerin yürütülmesinin şartı olarak hükümetin, BDP’yi (muhtemelen PKK’yi de) taraf olarak görmesini istediği de görülüyor. Doğrusu başka türlüsü olamazdı. Çünkü sonuçta Öcalan, PKK’nin ve Kürt halkının lideri durumundadır ancak silahların bırakılmasına varacak bir dizi görüşme ve uzlaşmalar yapılacaksa hem BDP’nin hem de PKK’nin bu görüşmelerde dolaysız biçimde yer alması kaçınılmaz olacaktır.
Ancak Başbakan Erdoğan ve Adalet Bakanı Ergin’in konuyla ilgili söylediklerine bakınca da hükümetin, bir adım ileri atarken iki adım geri atmayı da sürekli hatırlatması çok da anlaşılır değildir. Başbakan “silah bırakma amacına varmayacağı anlaşılırsa görüşmeleri hemen keseriz” diyor. Adalet Bakanı da “Görüşmeler istismar edilirse görüşmeler yürümez” gibi, sübjektif ölçütler koyuyor.  Ve böylece de hükümet, kendine göre şartlar öne sürerek, süreci kimi dış mihraklar ve MHP’den, sağ ve “sol” ulusalcı kesimlerden gelecek provokatif girişimlere açık hale getiriyor. Ne var ki sürecin, provokasyon yapmak isteyenleri heveslendirecek şartlarla, dayatmalarla değil de bu tür girişimleri püskürtecek biçimde şeffaf ve masadan kaçmak için bahaneler üretilmediği bir kararlılıkla yürütülmesi halinde ilerleyebileceği bu ülkede herkesin anlayacağı kadar açıktır. Dahası Başbakanın, “Biz terör örgütüyle asla görüşmeyiz ama devletin MİT gibi kurumları görüşür” türünden absürd bir iddiayı sanki pek önemli ve bir kuralmış gibi ikide bir yinelemesi de görüşmelerin kırılganlığını artırmaktadır. Çünkü bunlar görüşmeleri zora sokacak “kararsızlık işareti” ifadelerdir. Nitekim “Oslo süreci”nin başarısızlığa uğramasının arkasında da kapalı kapılar arkasında başka kamuoyunda başka konuşmaların, “devletin PKK ile görüşmesinin ne kadar kötü olduğu” tartışmalarının belirleyici olduğu da artık herkesin bildiği bir gerçektir.
Bu görüşmeler henüz başlamıştır ve yürünecek uzun ince bir yol vardır. Türkiye’nin demokrasi güçlerine düşen ise Türkiye’nin demokratikleşmesi için özgürlükleri savunmada daha çok ısrar, özellikle Türk kökenli işçilere, halka Türkler ve Kürtlerin hak eşitliği temelinde birliğinin önemini anlatmada, Türkiye’nin halklarının kardeş olduğu, bölgede barış ve demokrasinin örnek ülkesi olması için mücadele ısrar etmektir.
Başlayan görüşmelerin halkların çıkarına mümkün olduğu kadar ileriden sonuç vermesinin en önemli dayanağı da bu olacaktır.

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

‘Nasıl dayanalım bu koşullara!’

Antep’in de aralarında olduğu bölge illerinde ortalama işçi ücreti asgari ücretin altında, haftanın 7 günü, pazarları 12 saat çalışma, üretim baskısı! Devletin ve patronların yasaklar, kolluk gücü ve sendikacı tutuklamasıyla devam ettirmek istediği bu düzenin dayanılmaz hale geldiğini söyleyen Çelikaslan işçisi, tüm işçileri BİRTEK-SEN çatısı altında birleşmeye çağırdı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et