05 Ocak 2013 10:38

Springsteen: Bu politik bir mesele mi?

Springsteen: Bu politik bir mesele mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

ÇALIŞMAMAK

İlginç bir biçimde müziğin dolaşıma sokulması bugün her zamankinden daha kolaydır. Ancak bunun tam tersine dolaşıma sokulan müziğinin kitlelere ulaşması her zamankinden daha zordur. Bugün teknik olarak müziğinizi dolaşıma açmanız için hiç bir aracıya ihtiyaç yoktur oysa tam da bu yüzden tüm üretilenler insanların kafasına yığılan ve altında kaldıkları kütleler haline gelmiştir. Gelişmiş bir kapitalizmi deneyimleyen coğrafyalar için plak şirketleri, bağımsız ağ ve distrolar, eleştirmenler, basın ayağı önem kazanırken Türkiye gibi ülkelerde ise çevre ilişkileri ve kontaklar hayati rol oynar. Oysa Springsteen’in 70’lerin sonundaki Amerika’sında müzik sektörü oldukça farklıdır ve kendi parçalarını yapabilen insanlar için hâlâ majör plak kartelleri onların kimliğini hazır alan değil yeniden şekilleyen bir odaktır. Majörler tüm batı dünyasının müzik iklimini etkilemektedir ve Springsteen de neyin nasıl döndüğünü sınıfsal konumuyla bilmek zorunda kalmış bir şarkı yazarıdır. Dolayısıyla bu sektördeki yabancılaşma fordist üretimdekinin tersine Springsteen’in gibiler için değil küçük burjuvaların aleyhinde çalışmaktadır. Dünyada bir çok yıldızın işçi sınıfı kökenli oluşunun bir çok açıklamasından biri de belki de budur. Tek başına ünlü plak şirketlerini dolaşan Springsteen’in yolu her zaman kendi deyimiyle kendisini çalışmaktan kurtaracak olan aktiviteyle ilgilenmek üzere güdülenmiştir. Springsteen’in amacı hiç bir zaman küçük bir barda müzik yapmak ya da “birilerinin arkası”nda çalmak olmamıştı. Bu, Springsteen’in bir nevi işçiliği ve düşük ücretle çalışmaya mahkum kalmayı, özetle çalışmanın nedenini reddetmesinin önemli bir sonucudur. Çalışan sınıftan gelen biri olarak kendi ailesindeki yakınlarını gözlemlemiş ve hemen hepsinin sağlık problemleri ve mutsuzluk içinde bir hayat sürdüğünü görmüştür ve doğal olarak onlara benzememek istememiştir.

TOM JOAD’UN HAYALETİ

Sosyalist mücadelenin önemi bir merkezi konumunda olan Gazap Üzümlerinin Amerika’sı geçmişte kalmıştır. Springsteen’i bir çeşit kişisel kurtuluş hayal eden ortalama bir çalışan sınıf mensubundan ayıran şeyin onun toplumsal mücadeleye yaptığı katkı olduğunu söylersek gerçeği çok zorlamış oluruz. Zira bu konuda yapabildiği Obama’yı desteklemekten ibarettir. Ama onun şarkıları asıl anlamını ancak herhangi bir isyanda ya da bir gencin hayal kırıklığında bulabilir ve onun başka insanların sırtına basarak, onların hayatlarını harcayarak, kısacası patronlaşarak kurtulmaya çalışmadığın düşünürsek ve müziğinde belki  ideolojik diyemeyeceğimiz ama en azından sosyal adaletçi şarkı sözlerinin de hakkını verdiğini göz önüne alırsak onun yine de kendi yolunu çizdiğini görebiliriz. Burada önemli bir tartışma Springsteen’in çalışan sınıf kültürünü kitlelere satan ve kendi durumunu tecimsel bir avantaja dönüştüren bir insan olduğunu etrafında gelişir. Bu da pek doğru sayılmaz. Çünkü bazılarına göre Springsteen  hiç bir toplumsal damara sahip olmasa ve hayatının sonuna kadar rock n roll söylese bile şu anki durumundan pek farklı bir yerde olmazdı. Ticari başarı için bu anlamda plak şirketlerini zorlamasına da gerek yoktu. Ancak 80’lerin başında “Nebraska” albümü ile başlattığı radikal eleştiri ve olgun dönemlerine denk gelen 90’ların ortasındaki “The Ghost Of Tom Joad” (Tom Joad’un Hayaleti) albümü ile yine çalışan sınıftan insanların hayatlarını kaleme aldığı hikaye anlatıcılığı şarkı sözleri ciddi anlamda Amerikalı işçi sınıfının yaşantısı üzerine kurulmuş ve patronlara, devlete, kurumsal dine eleştiri oklarını yöneltmişti. Onun toplumsal açıdan bir Woody Guthrie ya da insanı özgürleştiren türden bir yaratıcılık konusunda Bon Dylan olduğunu söylemek elbette imkansızdır ama teşbihte hata olmaz ise o örgütlü sosyalizmin Amerika’sında yaşamış bir Woodie Guthrie’nin post-endüstriyel Amerika’daki yalnız başına kalmış olan halidir belki. Kendi sözlerinde Woody Guthrie’ye hayran olduğunu ve ona doğru gitmeyen hiç bir akorunun ve sözünün olmadığını söylemiştir. Kendisine sevenleri tarafından takılan patron lakabı ise ne işçi ne de patron olmak istemeyen bir yıldıza verilen ironik bir unvan gibidir.

İŞLEVİ DEĞİŞİR, BAŞKALAŞIR

Stadyum konserleri, devasa kalabalıklar Springsteen’in ikinci evidir. O sadece Barrack Obama’yı destekleyen bir man kafa değil aynı zamanda eğer günü gelirse ciddi bir ayaklanmanın ruhunu müziğinde bilinçsizce taşıyan bir kültürel araçtır. Springsteen de dahil bütün kitle kültürü ürünleri, gösteri toplumunun yansımaları genellikle en basit, en bayağı ve iyi iş yapan popüler kültür ikonlarıdır. İşlevleri de çalışan sınıfı ertesi güne kusursuzca hazırlamak, bunalımdan kurtarmak ve tüm sınıflar için üretim ilişkileriyle yok olan daha eski ilişki alışkanlıkları için yalancı bir yanılsama yaratmaktır. Ancak her hangi bir isyan, grev, dayanışma, mücadele vs. anında bu sözlerin işlevi değişir, başkalaşır. Bu sözler tam da burada artık tam tersi için hazır ve nazırdır hale gelirler. New Jersey’li İtalyan kökenli bir işçi sınıf ailesinin asla yüksek sınıfa ilerleyemeyecek olan bir Ashbury park sakininin herhangi bir şarkısı, “patron”un şarkıları hangi evrimi geçirirse geçirsin onun bize verdiğinden daha fazla bizim onu hangi anda ve nasıl kullandığımızla anlamlanır, soluk alır.


İLHAN Mimaroğlu yanlış hatırlamıyorsam makalelerini topladığı Ertesi Günce isimli kitabında  Amerika’da büyük plak şirketlerinde yönetici olarak çalışırken deneyimlediği Springsteen ile ilgili bir hatırasını anlatır. Duyduğuna göre henüz daha ünlü olmayan Springsteen albüm yapmak istemekte ve bunun için plak şirketlerine kendini tanıtmaktadır. Ancak bir çok şirket ses renginin kötü olması gerekçesiyle onu geri çevirir. Bu, oldukça ironiktir çünkü tam da onun gösterişsiz ses rengi, kendi deyimiyle takım elbiseye oturmayan o suratı tüm kuzey Amerika için önemli bir temsiliyetin kaynağıdır. Endüstrinin bunu keşfetmesi pek fazla zaman almayacaktır ve Springsteen hayranları için günümüzde yüzbinlerden değil artık iki kuşakla birlikte milyonlardan bahsetmek gerekir. Birleşik Devletler toplumu için Springsteen çok önemli bir ana akımdır.


BAŞKA BİR DİL

KOMÜNİZMİN herkesten gücü nispetinde (almak), ve herkese ihtiyacı kadar (vermek) evrensel ilkesi ancak çalışan sınıfın mücadele kültüründe ve burjuvazinin ve çalışan sınıfın varlığıyla birlikte sürekli  cinayete uğramış ve alışveriş ilkesinin dışından beslenen bu ruhun kuşaklar arası iletiminde anlayabileceği bir pratiktir. Ancak bu ilke bir küçük burjuva tarafından bir bilgi olarak öğrenildiğinde durum farklıdır. Oysa toplumların dönüşümü sadece kuru bir bilgi faaliyetinden, entelektüel edimin insanlara taşınmasından çok daha fazlasıdır. İçeriden kurulmaya elverişlidir. Kitle kültürü kavramının içinde tüketilen ve yeniden üretilen kültürel yaşam her hangi bir yüksek bilinci taşıdığı için değil kitle ile birlikte varolabildiği, onu paylaşabildiği, sadece bir şey vermediği bir şey de aldığı için, etkileşime açık olduğu için önemlidir. Springsteen’in müziği bir bilinci aşılamaz. Bu anlamda onu popüler kültür ürünü olan Hobbit adlı filmden ayıran pek az şey vardır. Ancak Springsteen’in şarkı sözlerinde ortak ve yazısız olan ve toplumsal gelenekle belirlenen dayanışmacı ruhun dili, artık tıpkı bir zamanlar kendisi gibi çalışmak istemeyen o işçinin dilidir. Yani mücadele için, çalışan sınıf için en az bilincin dilinin olduğu kadar değerli olan başka bir dil.


ÖZGÜRLÜĞE GÜDÜLEMEK

HİÇ bir şey molar ya da katışıksız değildir. Geleneklerin tümünün insanı alçalttığını söylemek yerine hayatın içindeki özgürlükçü ve otoriter olanı yine onların birbirleriyle olan ilişkileri dışında anlayabilmek yani gerçekte şeyleri kendi bağlamları dışında yaşamak da olasıdır ki yapısökümcülükten gelen dönüştürme biçimi hemen hemen bu biçimde tariflenebilir.
Bu edim toplumcu olduğu oranda feodal değerlere savaş açmış bir küçük burjuvanın savaşından da oldukça farklılaşır ve yer yer onunla çatışır. Tek başına endüstriyel ve post-endüstriyel çağlara toplumsal rol model olarak öncülük eden Amerikalı burjuvazinin kesip biçtiği, bir çöplüğe gönderdiği o eskimiş ruh çalışan sınıfın mücadele etmek ve yaşamak için diri tutmayı becerebildiği o eski ilişki tarzında kendini yaşatmaya devam eder. Bu; özgürleşmeye hem çelme takar, hem de güdüler. Önemli olan hangi üretim biçiminde olursa olsun rekabetçi  olmak yerine, dayanışmacı, kolektif ve özgürlükçü olan kültürü ve geleneği  ayırt edebilme yeteneğidir.  Sacco ve Vanzetti’den 1 Mayıs’ı önceleyen Haymarket olaylarına bir yığın temasıyla Woody Guthrie’nin halkçı şarkı sözleri bu çoktan gömülmüş olan dayanışmacı ruhun hala yaşadığını Amerikalı işçi sınıfına hissettiren sahici yanılsamalar gibidir. Çalışan sınıf için artık reklamı olmayan bu müzik kuşaktan kuşağa kendiliğinden iletilmektedir. Amerika’da müzikle pek de ilgilenmeyen birinin bile ilk gitarı eline aldığında “this land is your land (bir woodie guthrie şarkısı) diye söze girmesi pek şaşırtıcı değildir. Bu işlevsel “yalancı” ruh, bir biçimde yaşanmayı beklendiği anlar için kendini titreştirir.

Eğer endüstriyel çağlar için bu böyleyse, Springsteen’in müziği tıpkı diğer gösteri toplumundaki kitle kültürü ürünleri gibi protest, eleştirel ya da sosyalist müzik geleneğinin bir parçası sayılmaz. Hatta  böyle olmadığı söylendiğinde belki daha doğrudur ama bu müzik, çalışan sınıf insanına çalışmanın çevresinde kurgulanan boş zaman içinde tam da bu ruhun yaşadığı bir yanıltıcı boş alan sunmaktadır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa