06 Ocak 2013 10:50

Anlatan çoğalsın, anlatılan dinlesin

Anlatan çoğalsın, anlatılan dinlesin

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hakikat iki kişiye muhtaçtır: biri onu dillendiren, diğeri onu anlayan”
Dillendirenlerin sesinin kısılması değil sadece, canının alınmasıydı yaşadığımız ve hâlâ yaşıyor olduğumuz. Dillendirenlerin yerinden yurdundan edilmesi, geçmişsizliğe ve geleceksizliğe mahkûm edilmesiydi, dilsizleşmesiydi.
Göçün, yokluğun, şiddetin, hayatın iyice kıyısına itilmenin, fuhuşun, intiharların, işşizlik, açlık ve yoksulluk sınırında yaşamanın, sosyal hakların gasp edilmesinin, ihtiyaç ve taleplerin savaşın ihtiyaçları karşısında görünmez olmasının adıdır savaş. Kadınların eşitlik ve özgürlük istedikleri bir anayasanın savaş koşullarında asla mümkün olmayacağı gerçeğidir. Tam da bu nedenle barış, kadınların taraf olduğu bir şeydir.
“Ve bir anlatana bir anlatılan gerekir”
“Kadınların ‘artık yeter sesi’ ve mücadelesi olmasaydı barış için adım, barış için adım olmasaydı hakikatlerin ortaya çıkması mümkün olmayacaktı” demişti Emily Rosser 2009’da yaptığımız bir söyleşide. Rosser, Guatemela’daki savaş mağduru kadınların yaşadıklarını ortaya çıkarmak için kurulan Hakikat Komisyonları üzerine çalışmıştı. Savaşın yıkıcı etkisinin açığa çıkarılmasında kadınların yaşadıkları ve talep ettikleri görünür kılınmadan, kalıcı bir barışın mümkün olmayacağını söylemişti röportajda. “Yalnızca görünür kılmak yetmez, bu yaşananların hesabının da verilmesi gerekir, geleceğe ancak böyle bakılabilir” demişti.
Aynı gün Barış İçin Kadın Girişimi’nin İstanbul’da kurduğu barış noktasında şunları sormuştu kadınlar: Komşuların birbirlerinin katiline dönüştüğü bir cehennemde yaşamayı kim ister? Savaştan kazanç sağlayanlar dışında, kim tabutta ya da cesetleri paramparça edilmiş olarak evlerine dönmesini ister gençlerin? Kim ister çocukların kanla büyümesini? Kim ister bir ormanın içindeki tilkisiyle, kuşuyla yanıp kül olmasını?
Ve yine “artık yeter” demişlerdi, “Tek kişi kalana kadar savaşa devam diyenlere verecek tek bir canımız yok!”
Anlatan vardı, sayısı azdı, kapsamı dardı, memleketin bir ucundan bir ucuna bu sorulara “hiç birimiz” yanıtını verecek kadınlara ulaşmakta güçlük yaşanıyordu, ama vardı anlatan.
Anlatılan yoktu. Ortada yoktu.
Bugün, çözüme adım atılıp atılmadığı tartışıladururken “biz barışa tarafız”ı daha güçlü söylemek, daha çok güç toplamak için, daha fazla kadına ulaşmak, daha fazla kadınla buluşmak için hiç değilse suskunluğun kilidinin kırıldığı zamanları yaşıyoruz.
Ve bu suskunluğun kilidinin kırılmasının kapıların açılmasına vesile olması için anlatanların sayısının artması, daha çok artması gerekiyor.
Bu ülkede herkesin, Türk ve Sünni olmayanların, kadınların, çocukların, yoksulların, engellilerin, heteroseksüel olmayanların ayrımcılığa uğramadan barış içinde eşit ve demokratik bir yaşam sürmeye hakkı olduğunu biliyoruz çünkü.
Bu yüzden barış olsun, ölüm sussun, kadınlar ve hayat konuşsun diyoruz...
Ve bunun bir temenninin ötesine gitmesi gerektiği gerçeğini her gün, her gün yaşıyoruz ev içlerinde, sokak ortalarında, işyerlerinde…
Anlatıyoruz, dinlemesi gerekeni biliyoruz…
Görünen o ki şimdiden sonra mesele giderek daha yakıcı bir biçimde “Ne kadar çok kadınla, ne kadar çok yerde barış diyoruz?​” olacak.
Değilse kilit kırılmayacak, kapı açılmayacak…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa