Servet düşmanlığı yapalım
Fotoğraf: Envato
Tavsiye ederim.
Hele sol basına, hararetle…
Zira bence bizim medyanın fena halde servet/sermaye düşmanlığına ihtiyacı var.
Hayır, elbette ‘duruş’ itibariyle değil.
İdeolojik hegemonya mücadelesinin gündelik dile tercümesi haliyle…
Dolandırmadan…
Kafadan dalmalı…
Direkman kapitalistlere çakmalı… İslamcısına- laikine; topuna birden…
Öyle ki, yatıyla katıyla…
Camisiyle minaresiyle sağda solda hava basıp fakir fukarayı ezerek celladına “hayran” bırakanları, sokağa çıkamaz etmek lazım…
Keşke…
“Cemiyet” güzergâhında boy gösterenlerin yiyip içtiklerini burnundan getirebilsek…
Misal.
Özel ve güzel muhitlerde boy gösteren afili bay ve bayanlara bu parayı nerede kazandıklarını sorsak.
Patronu oldukları işçilerin ne kadar ücret aldıklarını… Sadece o gece takıp takıştırdıkları ile ödedikleri faturayı dile dolasak… Hem de işçinin maaşını ödemezken… Tuzla’daki tersanesindeki işçiler bir bir ölürken… Ayıp değil mi ulan, desek… Dedirtsek…
Rezil rüsva etsek…
Mütemadiyen…
Kabalaşsak yani… “Ay, çok banal,” olsak… Hiç mahzuru yok…
Hani akıl vermek gibi olmasın ama… Bence bizim gazete ve televizyonların da magazin muhabirleri olmalı ve bu işlere bakmalı…
Somutlayım:
“10 dakikada 10 bin lira harcadı” (Yurt, 16 Aralık 2012)
Kim?
Derin Mermerci…
Habere göre, bu arkadaş bir ay önce de yarım saatte 58 bin liralık kıyafet almış.
Asgari ücret aha şu kadar…
Bir sınıfın diğer bir sınıf üzerinde ağır tahriki var yahu… Hem de daniskası. Bana kalırsa…
Bakalım hanfendinin babasının fabrikalarındaki işçiler de böyle mi düşünüyor.
Bi’ sorsak…
Senin patron ve ahfadı böyleyken böyle yapmışlar… Krizdeyiz, işler berbat filan diye, sizi üç paraya talim ettirirken… Neredeyse sizin topunuzun maaşını bir gecede…
Mikrofonu dayasak: Eee, ne düşünüyorsunuz?..
İcabında, niye düşün(e)mediğini de soralım.
Kışkıralım, kışkırtalım…
Tamam, peki, sosyalistler işçilerin neden ve nasıl sömürüldüğü ile (üretim ilişkileri) ilgilenirler, zenginlerin nasıl harcadığından önce…
Eyvallah…
Ama dedim ya, ideolojik hegemonya mücadelesinin gündelik dile tercümesiyle… Yakalarına yapışalım, emekçinin alın teriyle har vurup harman savuranların…
Uzatmayayım: Magazin sayfalarına, sosyetenin “cemiyet haberleri”ne bakıp iç geçirmeyelim, diş geçirelim…
Hep beraber…
Haaydi bakalım…
AYDIN DOĞAN BARIŞI
RADİKAL’in kayyum komiseri haberdar etti de öğrendik. (Eyüp Can, 5 Ocak 2013)
Aydın Doğan yayın yönetmenlerine mektup yazmış.
Kürt sorunu ile ilgili olumlu gelişmelere işaretle…
“Ülkemiz menfaatleri açısından… barış dilini korumaya, süreci, olumsuz etkileyebilecek çatışmacı yaklaşımlardan kaçınmaya özen göstermeliyiz” buyurmuş.
Oral Çalışlar da ‘artık ölsem de gam yemem” tadında “Teşekkürler Aydın Doğan’ döşemesi yapmış. (6 Ocak 2013)
O. Çalışlar kadar olmasa da biz de kıvandık: Mesuliyet anlayışı budur işte…
Desek de, bir iki soru:
> Mektubunuzu özeleştiri olarak mı okumalıyız?
>Şimdiye kadar niçin savaş dili kullanıyordunuz?
>Savaş dili tercihi kimindi?
> Gazetecinin savaş dili kullanması meslek etiği bakımından zaten suç değil mi?
>Barış dilinin kullanım süresi ne zaman doluyor?
> Yeni etik ilkeleriniz arasında yer alan, “terör örgütü” deme mecburiyetini, barışçı dilinizin gereği olarak mı algılayalım?
SATIR ALTINDAN NOTLAR
Katil kim?
Uluslararası Basın Enstitüsü’nün açıkladığı 2012 verilerine göre, 132 gazeteci görev başında öldürüldü (Habertürk, 02 Ocak 2013).
Suriye, 31 gazeteci ve 8 haber elemanı ile ilk sırada.
Başlıktaki sorunun sizce cevabı ne?
Sabah’ın ‘böcek’leri
Nazı Ilıcak. Sevilay Yükselir.
İki Sabah yazarı.
Konu: Başbakan’ı dinleyen böcekler.
Sağ olsunlar, biz kamuoyunu aydınlatmak için gayret etmişler.
Ama yazdıklarını okuyunca kafam karıştı.
Anlatayım:
İkisi de tanıdıkları “istihbarat uzmanı”na sormuş:
Bu işin ardında kim var?
Ilıcak’ın istihbaratçısı: Yeni teknolojiler var. Böcek eskide kaldı. Birileri bilhassa birlerini zan altında bırakmak için ‘böceklendi Başbakanlık’.
Nazlı Hanım ikna olmuş, tavsiyede bulunuyor: “Başbakan ‘Böceği kim koydu’dan ziyade, hangi maksatla o böcek yerleştirildi konusuna kafasını yormalı. Acaba, gözdağı mı, yoksa birilerinden (Cemaat’ten-e.aral) kuşku duyulmasını sağlamak için mi böcekten yararlanıldı?” (2 Ocak 2013)
Ilıcak ısrarlı: Bana Fethullahçılar Erdoğan’ı dinledi dedirtemezsiniz!
Pekâla…
Yükselir’in istihbaratçısı: Teferruatlı bilgiler vermiş. (28 Aralık 2012) MİT çözmüş işi. Sinyalleri alıp aktaran cihazı bulup incelemişler. Başbakanlık’a çok yakın bir kamu kurumunun çatısına yerleştirilmiş röle (alemdeki adı adı buymuş cihazın, tanışın). Ama uyandırmamak için dokunmamışlar. Ayrıntı çok. Sevilay Hanım öyle ki, ‘evreka’ çığlığı atan MİT’çinin keyiften içtiği sigaranın markasını dahi yazacak.
Fakat güya yuvarlarmış gibi yaparken adrese teslim not dikkatimize sunulmuş: Bu röle (alıcı verici) bir milyon km./ye yayın yapıyormuş.
Pensilvanya-Başbakanlık kaç km. bilemedim.
Ama Sevilay Hanım anlayın gaari diyor… Israrla… Cemaat’i işaret ediyor…da…
Ben şuna takıldım: S. Yükselir ile N. Ilıcak’a bunları söyleten kim?
Bu mizansen niye?
Her Bijî Erdoğan
Yıldıray Oğur pek iddialı:
“Aha buraya yazdım, Kürt meselesi çözülecek, barış gelecek” kıvamındaki yazısının başlığını da kullanmaları için Diyarbakırlılara sipariş etti: Her Bijî Erdoğan (6 Ocak 2013).
Diyarbakırlılar “başım üstüne, başka” der mi, bilemem.
Lakin pek “barış” heyecanına veremedim arkadaşın coşkusunu.
Kötü niyetliliğime verin:
Sanki yeni psikolojik savaş taktiği devreye sokuluyor:
İktidar elinden geleni yaptı, ‘şahinler” savaş istedi tazyikiyle, Kürt siyasi hareketi Pentagon barışına zorlanmaya çalışılıyor.
Bi’ nevi toplumsal kuşatma manevrası…
Nereden mi çıkarıyorum:
Kürt hareketinin açıklamalarından… (Murat Karayılan’ın fıratnews.com’daki-4 0cak 2013- açıklamalarını bilhassa tavsiye ederim.)
Onlar durumun farkında.
Ama saldıray Oğurlar da zaten galiba onları ikna etmeye çalışmıyor.
Sanki esas hedef “savaş” yanlısı Kürtler ile tırnak içindeki barışçıları ayırmak.
Hülasa: Ataköy Marinası’ndan demir alan Koster’in sahiden onurlu barışa gitmesi için medya gazına dikkat!
- 'Zamanın Ruhu' söyle bize: Sputnik’ten Sabah’a; grev kırıcıları ne yana düşer, bizim eski Beko İşçisi Kamber ne yana?.. 30 Eylül 2023 04:17
- ‘Beşli Çete’nin Nihat Özdemir’i ile İbrahim Çeçen Akbelen’de hayatı katlediyor ey insanlık… Desek, hedef mi göstermiş oluyoruz?.. 29 Temmuz 2023 04:40
- Muhasebe aynasına bakarak iğneli fıçıda dertleşme yazısı: Anlatılan sizin de hikayeniz olabilir mi? 18 Temmuz 2023 04:10
- Soner Yalçın’a Sözcü’deki okuru da sormalı: Kılıçdaroğlu’nu elimine etme karargahı olarak gösterilen, RTE’nin “Eski Özel Kalem Müdürü” Hasan Dağcı’nın yalısını yurt edindiğin iddiası doğru mu? 06 Mayıs 2023 04:38
- "Kılıçdaroğlu kazanamaz" yargısına iman ederek "millet"i devirmeye kalkmak, muhalefeti bölerek "Erdoğan kazansın" demenin Akşenercesi olur!.. 04 Mart 2023 04:22
- Atacağım hiçbir başlık, bu alengirli işleri izah edemez, isterseniz buyurun bir de siz deneyin… 24 Aralık 2022 04:48
- Otopsi Masası Raporu 2: Hulki Cevizoğlu gibi ikametgahını Saray’ın Bekçi Kulübesine aldıran ‘Ulusalcılar’ bakın kime benziyor… 10 Aralık 2022 04:27
- Otopsi masası raporu: Ahmet Hakan "gereğini yapıyor" olmanın gözünü çıkarırken, "yayın yasağını savunan genel yayın yönetmeni" olarak tarihe geçti 03 Aralık 2022 03:32
- Embedded Cüneyt (Özdemir) "Z Kuşağı"nı Saray'a "iliştirme" mesaisinde 03 Eylül 2022 04:20
- Halkı, basın özgürlüğü mücadelesiyle dayanışmaya çağırdığımız destek kuvveti saymakla yetinmeyelim… Medyanın demokratikleştirilmesi mücadelesinin kurucu öznesi, ikinci asli ayağı olarak örgütlemeyi tartışalım… 13 Temmuz 2022 04:40
- Rasim O. Kütahyalı herhangi bir devlet kurumunun elemanı mı? Değilse, neden ‘devletin bazı kurumlarındaki üstadlarımız’ diyor? Kim bu üstadları? 07 Haziran 2022 04:10
- İmamoğlu otobüsü devirdi – 2: Sol muhalefetin huzuruna Özkök ve Alçı ile çıkmanın, Cem Küçük ile ‘sivil ölüm’ mahkûmu 'Barış akademisyenleri’ni ziyarete gitmekten ne farkı var!.. 17 Mayıs 2022 00:06