Yeni süreç, yeni yöntem
40 yıllık çatışmalı süreçte önemli ekonomik, sosyal ve çevresel kayıpların yanında 50 bin insanımızı yitirdik. Çeşitli dönemlerde (Özal, Erbakan, Oslo görüşmeleri v.b.) taraflarca çözüme dair girişimlerde bulunulmasına rağmen, maalesef mesele yakıcılığı artarak günümüze kadar taşındı. Geçtiğimiz dönemde cezaevlerinde mahpusların başlattığı açlık grevi, başlangıçta meselenin ateşini yükseltmekle beraber, İmralı’da Öcalan ve Hükümet arasındaki temaslardan sonra Öcalan’ın talimatıyla can kaybı yaşanmadan açlık grevi sürecinin atlatılması, sorunun çözümüne yönelik taraflara son derece önemli olanaklar sundu. Bunun en önemli sonucu, meselenin çözümünde Öcalan’ın olmazsa olmaz derecede kilit rolde olduğunun bir kez daha açıkça tescil edilmiş olmasıydı. Hükümet açısında ise meselenin çözülmemesi durumunda iç politikadan dış politikaya kadar, artık durumun mevcut haliyle sürdürülmesi imkânının ortadan kalktığı ve gittikçe sorunları yönetmenin imkânsızlaştığına işaret etmekteydi.
Son günlerde, yıllardır bu ülkenin en kadim sorun alanı olan ve diğer tüm alanlardaki sorunlarımızın gelip tosladığı bir bariyere dönüşen “Kürt Meselesi” beklide ilk kez bu kadar çözüme yakın bir aşamaya gelmiş görünüyor. Sürecin diğer çözüm girişimlerinden farkı, ilk kez toplumun önemli kesiminin desteğini almış olması ve görüşmelerin topluma açık yürütülmesidir. Toplumun bu derece açık desteği, siyasi iktidarın “halkımız çözüme hazır değil, Türklerin de hassasiyetlerini gözetmek zorundayız” gibi aslında toplum gerçeğini yansıtmayan argümanlarla sorunu erteleme bahanelerini ortadan kaldırdı. Neredeyse ‘sorunla ilgili görüşmeler yürütüyoruz’ argümanı geçmişin korkularının tersine günümüzde artık olumlu ve olması gereken bir tutum olarak algılanır oldu.
Ancak tüm bu olumlu gelişmelere rağmen siyasi iktidar ve Kürtlerin sorunun çözümünde kastettiklerinin çakışmadığı anlaşılmaktadır. Hükümet sorunun çözümünde silahların bırakılması ve PKK militanlarından silah kullanmayanlarının gelip yaşama kaldığı yerden devam etmelerini, silah kullananlar ve üst düzey yöneticilerinde yurt dışında bir yerlere gönderilmelerini içeriyor. Bununla birlikte kısmi anadilde savunma, anadilinde eğitim v.b. iyileştirmelerinde zamanla yapılacağını öngörmektedir. Oysa Kürtler sorunun çözümünden; halk olmaktan kaynaklı, doğal, herkesin sahip olduğu tüm haklara sahip olmak ve kendi yerleşik oldukları yerlerde kendilerini yönetecek mekanizmaların kurulmasını anlamaktadırlar. Tabi ki bu hakların tanınmasının doğal sonucu, silahların bırakılması ve silahlı unsurların yaşama katılmasını içermektedir. Bu algı farkının mutlaka birbirine yaklaştırılması zorunludur. Bunun için sorunun konuşulma zeminin hazırlanması ve bu zeminin her koşulda varlığını sürdürebilmesi gerekir. Bu muhatap veya muhataplarınızın kendinizle eşit ve her türlü ilişkiyi kurabilecek, yürütebilecek bir konumda olmasını gerektirir. “Öcalan’a ev hapsi yok, şiddete bulaşmışlara asla genel af yok, iktidarımız döneminde asla böyle bir şey olmayacak” gibi ön şartların konulmaması gerekir. “Biz görüşmelerine izin veriyoruz, istediğimiz yönde gelişmeler olmazsa devamı gelmez” gibi tehditvari söylemler süreci tıkar, doğmadan öldürür, konuşabilme zeminini ortadan kaldırır. Görüşmelerde tek ön şart silahların susması, operasyonların durması ve olabilecek provokasyonlara rağmen görüşme sürecinin devam ettirileceğinin kamuoyuna peşinen deklere edilmesi gereğidir. Özellikle kamuoyunda yaygın “iktidar seçim kaygısı ve tıkanan anayasa süreci nedeniyle böyle hareket ediyor” türünden endişelerin giderilmesi gerekir. Bunun için mutlaka bir yol haritası eşliğinde bir yol temizliğinin adım adım örülmesi gerekmektedir. Bu süreç kendisinden önceki deneyimler gibi heba edilmeden yeni bir yöntemle ele alınmak zorundadır. Yani yeni süreçte yeni bir yöntem izlenmek durumundadır. Tarafların karşılıklı birer adım formülüyle güven arttırıcı adımlar atması hem çözümü kolaylaştıracak hem de güveni arttıracağından devamının gelmesinin yolunu da açacaktır.
Ancak ne yazık ki, muktedirlerin barış ve çözüm hesabı, toplumun beklentileri yerine henüz bilmediğimiz başka hesaplar üzerine kurulu olabilir. Başka türlü, bir taraftan görüşmeler yapılırken diğer taraftan hâlâ gençlerimizin toprağa düşmesini, bölgenin birçok alanının olağanüstü hal döneminden kalma yasak bölge olarak ilan edilmesi ve hâlâ tutuklama furyasının devam etmesi nasıl izah edilebilir?
Evrensel'i Takip Et