9 Ocak 2013

Böl ve işini yürüt

İşçi sınıfı tarihine, şimdiden büyük ve başarılı bir işçi direnişi olarak geçen Paşabahçe Şişe Cam Fabrikası işçilerinin Kristal-İş Sendikası’nın önderliğinde kararlı eylemini, tarih her halde çeşitli boyutlarıyla irdeleyecektir. Biz dikkatimizi çeken bir noktaya değinmek istiyoruz.
Belki siz bu satırları okurken, direniş şu ya da bu şekilde sonuçlanmış olabilir. Dikkatimizi çeken nokta, ötedenberi eksikliğini yaşadığımız bir olgudur. Adına bölünme mi desek, ayrışma mı desek, çekememezlik mi desek, rekabet mi desek… Biz düşüncemizi anlatalım da ne deneceğini siz söyleyin.
Solda yaşayan siyasi iki partiye, yine solda soluklanan yayın organlarının bu direnişe yaklaşımı dikkatimizi çekti. Özeti şu:
Soldaki iki partiden birine yakın olan gazete ve televizyon direnişi geniş biçimde verdi, hatta Pazar günkü büyük eylemi naklen canlı yayımladı. Öteki siyasal partiye yakın gazete ve televizyonun verdiği yer ise öbürüne oranla daha azdı. Elbet yayın organlarının haber değerlendirmesinde farklılıklar olması doğaldır. Nitekim gazete ve TV’lerin çoğu farklı biçimlerde verdi. Ama, o iki partiye yakın gazete ve TV’lerin yayınlarına bakılınca görülen ayrışmayı, işçi sınıfı adına yadırgamamız da normaldir. Bunun sorumluğunun büyük payını o siyasi partilerde görürüz.
Sırası gelmişken bir başka noktaya da değinelim. Holding medyası denileni de ana akım denileni de, bunların dışında kalanlar da dahil, şu bizim medyanın oldum olası bir huyu var. Komşusunun başına gelenle pek ilgilenmez. Kendi muhabiri dayak yerse haberdir.
Paşabahçe olayına dönersek, bizim yukarıdaki tespitimizi iktidar da elbet daha fazlasıyla biliyordur. Eğer Anadolu’dan gelen desteği ve direnişleri medya layıkıyla yansıtsaydı, bugün iktidar böylesine vurdum duymaz davranamazdı. Kamuoyu ve onu yansıtan medyanın gücü de kanıtlanmış olurdu. Ama, Başbakan  Erdoğan, kendi iradesi dışında güçlü medya istemiyor ki… Güçlü medya olsa, kimseden çekinmeden gerçekleri yansıtır. İşte olayların bam teli de burada: İktidar, işine gelmeyen gerçekleri halkın bilmesinden kor-ku-yooor!


SAYDAMCA

Son zamanlarda “ana akım” denilen medyada ilginç bir gelişme oldu. Kısacası, Kürt sorununa çözüm bulma yolundaki girişimlere “süreci olumsuz etkileyecek çatışmacı yaklaşımlardan kaçınılması” istendi. Bu yoldaki çağrıyı Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan’ın “iç yazışma” ile yapması dikkat çekti. Ayrıca önde gelen bazı gazetelerin yayın yönetmelerinin de çalışanların, çeşitli konularda gazetenin yayın politikasını dikkate alması için yazılı mesaj yolunu seçmesi ilginçti.
Bunların hiçbirinin içeriğine itirazımız elbet olamaz. Ancak bir nokta, basın örflerinden farklıydı. Eskiden telefonla yapılan bu uyarılar, şimdi teknolojiden yararlanılarak yazılı yapılıyor. Ve de dijital ortamda muhabbet konusu oluyor. Saydamlaşma bakımından hiç de fena sayılmaz.


TERS KÖŞE

Başbakanın  gündeminin ardına takılmakla eleştirilen CHP lideri Kılıçdaroğlu, geçen hafta biber gazı gibi öyle bir gündem oluşturdu ki, ortalık toz duman oldu.
Kürt sorununu çözerek barışı sağlamak için AKP’ye son bir “kredi” daha verdiğini söyledi. “Sen bankacı mısın ki kredi açıyorsun” diyen seviyeli eleştirilerden tutun da görmediği tepki, almadığı suçlama kalmadı. Başbakan Erdoğan da daha üst seviyede: “Bizim senin kredine ihtiyacımız yok” diye kestirip attı.
Bu arada Madalyonun öteki yüzüne bakan pek olmadı.
Bu gidişle Kürt sorununun çözüleceği pek yok ya; bir süre sonra Kılıçdaroğlu çıkıp da: ‘Kredi verdik onu da kullanamadı. Bu Erdoğanla bu sorun çözülmez, işte bunu bir kez daha kanıtladım” derse ne olacak?
Ters köşeye atlayanlar düşünsün! Üç penaltı bir gol eder! Henüz maç bitmedi. Merkez Hakem Konseyi Başkanı Obama’nın kararı bekleniyor!


BİBER GAZI KÜLTÜRÜ

Olay aynıyla vakidir, gizli tanığı yoktur, canlı tanığı anlatıyor. GZ 2 Kadıköy otobüsü, Altıyol durağından henüz hareket etmiştir, ama trafik tıkanıklığı nedeniyle ilerleyememekte. Ön taraftan iki kadın koşarak gelip otobüsün ön camına yaklaşarak, kapıyı açmasını rica ediyor. Şoför kamerayı işaretle, açamayacağını belirtiyor. Durak dışında yolcu almak yasak ya… Kadınlar çaresizlik içinde boyun büküyor. Bu sırada (sonradan şoförün ifadesine göre bir delikanlı küfür ederek, kadınlara kapıyı açmasını ister). Buraya kadarı, her zaman yaşanan olaylardan. Asıl ilginç olay şu:
Şoför ön kapıyı açar, arkasındaki yangın söndürme tüpü alıp kapının önüne gelir: “Gel ulan buraya!” diye bağırarak genci çağırır. Yangın tüpü elindedir. Belli ki, genç gelse üzerine sıkacaktır. Diyalog başlar.
Genç: “Sen gel buraya!”
Şoför: “Erkeksen gel ulan buraya!”
-“Sen erkeksen, in aşağı, gel buraya!”
-“ Gel diyorum ulan buraya!” Bağırma tonu yükselerek atışma sürerken, yol açılır, yolcuların uyarısıyla şoför yangın söndürme tüpünü yerine yerleştirerek, yoluna devam eder.
Gençliğimizde Aziz Nesin’lik, şimdilerde ise Hasan Pulur’luk denilecek bir olay!
Malum ya, polis o kadar sık biber gazı kullanır oldu ki, toplumda bir “biber gazı kültürü” oluştu. Kendimize özgü alışkanlıklar artarak, kültür mozayiğimiz zenginleşiyor!
İETT şoförlere biber gazı tüpü dağıtsa, daha sağlıklı ve pratik olmaz mı? Yanında bir de takdirname!
Başka şeyleri de çağrıştırıyor bu tip olaylar. Biz üç örnek verelim, gerisini siz çoğaltın:
- Dostluk bitti, kavga verelim!
- Barış bitti, savaş verelim!
- Akıl bitti, cinnet verelim!


LAFIN  GERİSİ

Ahmet Hakan Kürt sorununu çözümde yaygın mutabakata dikkat çekip, bu mutabakat sahipleri için “Başbakan Erdoğan’ın böyle bir ortamda Kemal Kılıçdaroğlu’na ayar vermesinin mantığını çözemezler” diyor.
Lafın gerisi bizden:
- Erdoğan’ın mantığı korku. Kılıçdaroğlu’nun prim yapmasından kor-ku-yooor!


KİM ? KİM? KİM?

Tam  379 gün oldu, Uludere (Roboski)’de savaş uçaklarıyla bombalanarak 34 sivilin öldürülmesine kimin emir verdiği ve onayladığı hala açıklan(a)madı. Unutulmasını mı bekliyorlar? Bu olayın sorumluları ortaya çıkarılıp yargılanmadıkça bu olay unutulmaz. Bir kez daha soruyoruz: Kim? Kim? Kim?                                                                                    

evrensel.net

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et