09 Ocak 2013 09:31

'Müzakere'nin eşiğinde

'Müzakere'nin eşiğinde

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İmralı’da PKK lideri Öcalan’la başlatılan görüşmelere dair tutumlar giderek netleşiyor. Ancak sürece dair tartışmalar da devam edeceğe benziyor.
MHP’nin tutumu çok açık! O kendisinden bekleneni yapıyor. Sağ ve “sol milliyetçiliğin” yüksek perdeden sözcüsü olarak hareket ederek, buradan yeni bir rant sağlamak istiyor.
CHP kendi iç sorunlarına, kimi tanınmış simalarının gününe ve yerine göre nalına mıhına vurmalarına karşın, en azından Kılıçdaroğlu ve ekibi sorunun çözümü için bir muhalefet partisi olarak, bugüne kadar olmadıkları kadar olumlu bir çizgide hareket etme karalılığında görünüyor. Dahası, CHP’nin yeni ekibinin buradan hareketle AKP ile baş edebileceğini ve CHP’nin, çığırından çıkmış ulusalcılıkla net bir biçimde ayrışarak kendisine bir özgünlük kazandırabileceğini fark ettiği anlaşılıyor.
BDP de önceki gün açıkça, “görüşmeler”in bir “müzakereye” dönüşmesi ve sorunun bu zeminde bir çözüm yoluna sokulması için elinden gelen her şeyi yapacağını açıkladı. Ve Eş Başkan Selahattin Demirtaş grup konuşmasında, Öcalan’ın müzakere sürecine etkin bir biçimde katılması için “koşullarının iyileştirilmesi”nin önemine dikkat çekti. Dahası PKK ve BDP, Öcalan’ın görüşme ve müzakere için doğru kişi olduğunu ilan ederek liderlerine tam destek verdiklerini duyurdu.
Ancak masanın öbür tarafında oturan ve sorunun demokratik çözümünde belirleyici bir pozisyona sahip olan AKP, Başbakan Erdoğan ve Hükümet adına konuşanlar, görüşmelerin ve muhtemel bir müzakerenin amacını hâlâ “terör örgütüne silah bıraktırmak”, “terör örgütünü tasfiye etme” olduğunu vurgulayarak geleneksel devlet tutumunu savunduklarını propaganda ediyor. Dolayısıyla da Hükümet cenahı görüşmeyi; Öcalan’ı, BDP’yi kuşatıp “tasfiyeye” ikna etmeyi, en azından BDP-PKK-Öcalan arasında ayrılık çıkarıp, bölerek etkisizleştirmeyi asli amaç etmiş olarak davranıyor.
Ancak, Kürt sorununun demokratik çözümü öylesi bir aşamaya gelmiştir ki, eğer ciddi bir müzakere olacaksa; konuşulacak olan, Türkler ve Kürtlerin gönüllü birliğinin, bundan sonra bir arada yaşayacaklarsa bunun şartları konuşulacaktır. Başka amaçları güden bir “müzakere”, sorunun çözümü anlamına gelmeyecektir.
“Görüşmeler”in başlamasını Türkiye; Kürdüyle, Türküyle basınıyla, siyasi çevreleriyle, demokrasi güçleriyle ülke kamuoyu da böyle anlamıştır. Onu içindir ki, dün Öcalan’la, PKK ile görüşme denince hop oturup hop kalkan çevreler bile “görüşmelerin başlamış” olmasını memnuniyetle karşılamakta, “Sorun çözülecekse ölümler olmayacaksa görülmelidir tabii ki” fikri dün olmadığı kadar yaygın bir fikre dönüşmüştür. Onun içindir ki MHP ve öteki ulusalcı çevreler yüksek sesle “bölünüyoruz”, “terör örgütüyle görüşülüyor” yaygarası yapmaktadırlar. Ancak şunu şimdiden söyleyebiliriz ki, sürecin sorunun çözümünü esas alan bir zeminde ilerlemesine karşı çıkan kesimler marjinalize olmuş bir hatta doğru sürüklenmektedir. Sayılarından bağımsız olarak bu böyledir.
Bugün görüşmelerin bir müzakereye dönüşmesinde de, müzakerelerin iki halkın kardeşliğine zemin oluşturacak hak eşitliği temelinde birleşmelerinde bir uzlaşmaya varılmasının en önemli dayanağı budur. Bu zemini genişletmek, “milliyetçi” “ulusalcı” odakların “vatan-millet istismarcılığı”nın aslında kaçınılmaz olarak bölünmeyi zorladığını, bu girişimlerin bölücü, halkları düşmanlaştırıcı niteliğini teşhir etmek, halkların birliğinin eşit haklar temelinde gerçekleştirmek en haklı ve adil tutum olacağında ısrar etmek bugün tek doğru seçenektir. Ki, görüşmelerin başarılı, her yandan gelebilecek provokatif girişimler karşısında direngenliğin güvencesi de görüşmelerin sağlam bir zeminde ilerlemesini isteyenlerin en kalıcı etkin dayanağı da bu halkların sorunun demokratik çözümü için görüşmelere verdiği destek olacaktır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa