10 Ocak 2013 14:08

Savaş karşıtlığı ve demokratik haklar için mücadele

Savaş karşıtlığı ve demokratik haklar için mücadele

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye, Ortadoğu ve Afrika’da, toprakların, petrolün, değerli minerallerin, tarımsal alanların ve suyun üzerinden tutuşturulan ateşin alevi tümüyle harlandığında, alevin en çok nereden yükseleceği belki tartışmalıdır. Bu ateşin tüm bölge halklarını saracağı ise, olası bir büyük tehdit! İstanbul ve İzmir’de “Savaşa hayır, Patriotları istemiyoruz” sloganlarıyla ve Kürt sorununun çözümüne dair talep başta olmak üzere demokratik taleplerle yapılan eylemler, tüm emekçilerin birleşik gücüyle ülke düzeyine yayılabilirse eğer, savaş politikalarının günümüzdeki en arsız uygulayıcılarını durdurmak mümkün olabilir. Alman, Hollanda ve Amerikan emperyalistlerinin ve tam bir eski sömürgeci çakal politikası izleyen Fransız tekellerinin Türkiye’yi kullanarak bölgeye çullanmalarına karşı halk direnişiyle Kürt sorununun, Kürtlerin ulusal hak eşitliği kapsamındaki tüm taleplerinin karşılanması için Türk-Kürt ve diğer milliyetlerden kitlelerin hükümet üzerindeki baskısının birleştirilmesine ihtiyaç var. Bunun koşulları var mı? Evet!

Kürtlerin ulusal haklarının devlet, hükümet ve büyük sermayenin temel kurumları tarafından reddinin yol açtığı sorunun çözümü için, öncesinden farklı, olgunlaşmış bir halk istemi var. Sabotörlere, katil çetelerinin elebaşlarına, yeni Osmanlı sultanlığına öykünenlerin kılıç şakırtdatmalarına, Bahçeli, Aydınlık ve Sözcü gibi kimi gazetelerin ırkçılığı politika edinmiş kimi yazarlarına rağmen, hakim hale gelen bir istem.

Bölgeyi yakıp yıkmadan, halkları köleleştirmeden, milyonların ölümüne ve sakatlanmasına yol açmaktan ve bölge ülkelerini onlarca yıl daha geriye atıp yeni düşmanlıklar yaratmaktan başka bir sonuç doğurmayacak olan, olası bir savaşa karşı tutum, düne göre daha belirgin. Savaş ağalarının, petrol şeyhlerinin, kralların, İslam üzerinden karunlaşan Türk yeni sultanlarının ve onların Batılı sömürgeci şeflerinin  bölgeyi, sözüm ona demokrasi adına böylesi bir yıkıma sürüklemesine karşı ayağa kalkacak insan artık daha fazladır.

Kendine, Suriye yönetimini yıkma, bunun için yakıp yıkan çetelerin şefi-komutanı rolü biçen biri gibi davranmaktan geri durmayan, Esat’ın çağrılarına, çete yöneticilerinden önce hayır yanıtı vererek yıkımın sürdürülmesini isteyen bir Erdoğan’ın  başını çektiği hükümet politikalarına tepki giderek büyüyor.

Hükümet, içeride ve dışarıda izlediği politikalarla yıpranmaya devam ediyor. Ekonomik durum “kötüye gidiş” işaretleri veriyor.  ODTÜ’den başlayarak ülke düzeyinde üniversitelerin hemen tümüne yayılan, öğrencilerle sınırlı kalmayıp öğretim üyelerinin de katılımını içeren ve halktan destek gören protesto eylemleri çeşitli biçimlerde devam ediyor.

İşçilerin hayatının kapitalistler için hiçbir öneminin olmadığını, kar için sömürecek emek gücü bulduğu sürece, işçi ölümü, sakatlanması, işten atılması, açlık ve yoksulluk içinde yaşamasının sermaye sahiplerini “enterese etmediği”, yaşanan binlerce örneğiyle, işçinin ‘belleği’nde daha fazla yer etmiş olmalı. İşçi, örgütlü olmadıkça ve kapitalistler ile hükümetine karşı mücadeleye atılmadıkça, iş güvencesinin de, sosyal haklarının da olmayacağını, iş cinayetlerinde ölümünü durduramayacağını, “kader”ci anlayışlardan uzaklaştığı oranda anlamaya başlıyor.

Özetle gerçek şu ki, siyasal mücadelenin daha ileriden ve daha güçlü şekilde geliştirilmesinin hem gerekli hem de mümkün olduğu bir dönemdeyiz.  Örgütlü-mücadeleci işçi, genç, aydının bunun içinde ve önünde olması kaçınılmazdır.

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa